Felsefe, Tartışma, Safsata ve Din Farkı

FELSEFE, TARTIŞMA, SAFSATA VE DİN FARKI

Bilgi temelli tartışmalarda, hakikatin ortaya çıkması amaçlanır, daha konuşmaya başlamadan haklı çıkma gayesi güdülmez. Seviyeli tartışmalarda; konuyu saptırma, alakasız konulara yayma (genişletme), ilgisiz sonuçlar çıkarma, bilgisiz ve belgesiz konuşma, çamur atma, çamura yatma, kişiliği hedef alma, açık arama, küçük düşürme, üstün gelme, çarpıtma, sözcüklerin anlamıyla oynama, hakaret sözcüklerini kullanarak saygısızlığa yönelme gibi hileli yollara başvurulmaz.

Alman filozof Arthur Schopenhauer (1788-1860), ‘Tartışma Sanatının İncelikleri’ adlı 152 sayfalık eserinde insanların bilerek veya bilmeyerek tartışmalarda başvurdukları 38 hileden söz etmiş, sonuçta şuna karar vermiştir:

“Karşılaştığınız ilk kimseyle değil, fakat sadece ortaya saçma sapan şeyler atıp bunda ayak diremeyecek, otoriteye değil akla müracaat edecek, makul olana kulak verip ona boyun eğecek kadar anlayış gücüne ve öz saygıya sahip, son olarak hakikati her şeyin üzerinde tutacak, makul olan velev ki hasmından gelsin, onu benimsemekte tereddüt etmeyecek, yanlış ya da haksız olduğunun ispatına tahammül edecek kadar hakşinas olduğunu bildiğiniz tanıdıklarınızla tartışmaktır. Bu demektir ki yüz kişiden belki de ancak biri tartışmaya değerdir. Geri kalanlar bırakın canlarının istediğini söylesinler. Çünkü herkesin ahmak olma özgürlüğü vardır. Sonra “sükût ağacının meyvesi dalındadır: o huzur ve barıştır” diyen bir Arap darbımeselini de aklınızdan hiç çıkarmayın.”[1]

Safsata (Logical fallacy / Kıyas-ı batıl), genellikle şöyle tanımlanmıştır:

Bir düşünceyi ortaya koyarken ya da anlamaya çalışırken yapılan yanlış çıkarsamaların tamamına safsata denir.  Safsatalar, ilk anda geçerli ve ikna edici gibi gözüken ancak yakından bakıldığında   kendilerini ele veren sahte iddialardır/argümanlardır. Safsata, insanın muhakeme yetisinin yanlış yönde kullanımıdır ve çoğu kez önyargı, eksik bilgi, batıl inançlar, duygusallık, yersiz göndermeler, acelecilik, özensizlik, genelleme, duygu sömürüsü, Türkçeyi kötü kullanma   gibi sebeplerden kaynaklanır.[2]

Günümüz Türkçesinde safsata kelimesi ‘kusurlu akıl yürütme’ ve ‘yanlış inanç’ manasında kullanılır olmuştur.

Safsataların ayırdına varmak, onları geçerli ve sağlam argümanlardan ayırmak önemli bir eleştirel düşünme becerisidir.

Safsata ile felsefe sık sık birbirine karıştırılır. Safsata, boş, temelsiz iddialardır. Batıl inançlar ve hurafeler birer safsata örneğidir. Siyasetçiler ve hurafeciler, sık sık safsataya başvururlar. Hurafecinin sözde akıl yürütmesi, çoğu kez safsatayla özdeştir. Güç ve itibar kazanmak, kötülükleri ve yalanları örtbas etmek için başvurulan akıl oyunları da yine safsata örnekleridir.

Felsefe, akıl yürütmeyi bilimsel yöntemlerle yapar. Safsata, akıl yürütme yöntemlerini istismar ederek oradan güç ve itibar devşirir. Safsata, ilk bakışta mantıklı olduğu izlenimi verir, ancak biraz üzerinde düşününce, öncüllerden birinin yanlış olduğu ve demagoji yapıldığı ortaya çıkar.

Rasyonel ve bilimsel yöntemlerle dinin ana kaynağı incelenirse, kısaca akıl yürütülürse gerçek dinin genel ilkelerinin, evrensel düzeydeki hakikatler olduğu anlaşılır. Sahte din, safsata yöntemiyle iddialarını ispatlama ve gücü belli tekellerde toplama, kişileri ve eşyayı putlaştırma amacı güder.

SAFSATA NEDİR?

Safsata, ilkel anlayışa sahip kişilerin ve ahlaki açıdan sorunlu toplulukların, tartışmalarda muhataplarını alt etmek için bilerek veya bilmeyerek başvurdukları mantık hataları, mantık oyunları ve gerçeği çarpıtma taktikleridir.

İkiyüzlü ve artniyetli insanların; işin kolayına kaçan, sorumsuzca davranan, dürüst olmayan, haksızlıktan çekinmeyen, istismarcı, uyanık ve sözde akıllı geçinen kişilerin sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir safsata…

Safsatayı yaşam biçimine dönüştürmüş kişi muhatabını alt etmeyi hedefler ve herhangi bir ahlaki amaç gözetmez; bunun sonucu yalana başvurmaktan çekinmez. O, sorumsuzluğunu laf cambazlığıyla bastırır. Bütün mesele, muhatabını yenmek, onu küçük düşürmek ve itibarsızlaştırmaktır. Dili kullanırken, “Hedefe varmak için her yol mubahtır” sözü, tam da safsatayı anlatır.

Safsatacı, laf cambazlığıyla, bazen duygu sömürüsü yapar, ağlar; bazen sözü çarpıtır; bazen kendi işlediği suçu başkasına yıkar; bazen anlamazlıktan gelir; bazen yalan olan bahanelerin arkasına sığınır; bazen muhatabının kişiliğini hedef alır, onu küçük düşürmeye çalışır; bazen garip bir şekilde bağırarak olayı bastırmaya gayret eder. Kısaca gerçekten uzaklaşmak için her yolu dener. Ancak onun kullandığı savunma mekanizmalarının tutarsızlığını, objektif ve aklı başında olan herkes fark eder.

Ünlü bilim insanı, astrobiyolog Prof. Carl Sagan (1934-1996)’a göre, insanlar, günlük hayatta iddialarını (argümanlarını) ispatlamak için sık sık mantık ve söz sanatlarının en tehlikeli yanlarını kullanmaktadırlar. Birbiriyle çelişen mantık hatalarını, safsata, yutturmaca ve palavraları saptamak için 20 maddelik mantık safsatası (palavra) belirleme kiti (takımı) ortaya koymuştur:

ADAM KARALAMA (ad hominem): Yapılan argümandaki hatalara değil, argümanı yapan kişiye saldırmak.

En çok başvurulan safsata yöntemi olan “ad hominem”, Kur’an’da sıklıkla tekrarlanan “tekzîb” (yalanlamak) fiiliyle ifade edilmiştir. Bir kişinin savunduğu düşünceyi tartışmak yerine, onun kişiliğini hedef almak, onu ‘itibarsızlaşmaya’ çalışmak; ahlaken düşüklük, hukuken suç, edebi açıdan çarpıtma, felsefi açıdan safsata, din açısından yalanlamaktır.

OTORİTE SAFSATASI (argument from authority): Kişinin söylediklerinin geçerliliğine değil unvanına bakıp söylediğini geçerli saymak

Ahlaki ve bilimsel geçerliliği olmayan kişileri, kurumları veya eserleri “evrensel otorite” olarak görmek, insan hayatında ciddi sorunlara neden olmuştur. Kur’an’da din otoritelerin, dünyevi otoritelerin ve nebilerin tanrılaştırılması ve atalar kültü buna örnek oluşturmaktadır. Bakara, 2/170; Tevbe, 9/31

TUTARSIZLIK: Yapılan argümanın mantık kurgusunun, aynı kişinin diğer savunduğu şeylerle tutarsız olması

Kur’an’da sıklıkla sorgulanan bir mantık ilkesidir. Örneğin, İbrahim’in Yahudi ve Hıristiyan olduğu iddialarına karşı, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın, İbrahim’den sonra ortaya çıktığı mesajı verilir. Al-i İmran, 3/65

Yahudiler ve Hıristiyanların, özel muameleye tabi olacakları zannıyla Allah’ın oğulları olduğu iddialarına, “O zaman neden sizi de cezalandırıyor ki!” karşılığını vermiştir. Maide, 5/18

İnananlara, yapmadığınız şeyleri neden konuşuyorsunuz denilerek tutarlılığa davet edilmişlerdir. Saff, 61/2

Kur’an’ın hak olduğuna kanıt olarak içinde tutarsızlık olmamasını getirmektedir. Nisa, 4/82

İSTENMEYEN ETKİ ARGÜMANI: Yapılan argümanı kanıtlarla desteklendiği için değil, istenmeyen sonuçları engellemek için doğru kabul etmek

CEHALETE BAŞVURMA (appeal to ignorance): Ortaya sürülen argümanı, kanıtlarla desteklendiği için değil, aksini gösteren kanıt yokluğu nedeniyle doğru saymak

ÖZEL DURUM ARGÜMANI (special pleading): Argümanı destekleyen delil yokluğunda, argümanı destekleyecek veri bulmaktansa veri yokluğuna bahane bulmak: Aslında telepatik güçlerim var, ama odada TV olduğundan kanıtlayamıyorum.

VARSAYILAN CEVAP ARGÜMANI (assuming the answer): Argümanın destekleyen önermenin, argümanın neden doğru olması gerektiğini cevaplamaması

GÖZLEM İLTİMASI (observational selection): Argümanı güçlendiren örnekleri dikkate alırken, aksini gösterenleri yok varsaymak

KÜÇÜK SAYI İSTATİSTİĞİ: Argümanı destekleyen örneklerin sayısının çok az ve limitli olmasını dikkate almamak

İSTATİSTİK CEHALETİ: İstatistiksel verilerin anlamını kavramamak

MANTIKSIZ SONUÇ- BURADAN BU SONUÇ ÇIKMAZ ARGÜMANI (non-sequitur): Argümanı desteklemek adına verilen önermenin argümanın doğruluğu ile hiç bir ilgisi olmaması

ARDIŞIKLIK SAFSATASI (post hoc ergo propter hoc): İki olayın birbirini takip etmesi nedeniyle ilkini ikincinin nedeni varsaymak: Kadınlara oy hakkı verilmeden önce nükleer silahlar yoktu.

ANLAMSIZ SORU SAFSATASI: Argümanı lehinde sonlandırmak için mantıklı bir şekilde cevaplanamayacak soru sormak

SAHTE İKİLEM (false dichotomy): Pek çok olasılık olan bir durumda sadece iki seçenek olduğunu ve bunlardan birini seçmek gerektiğini iddia etmek

KISA DÖNEME KARŞI UZUN DÖNEM SAFSATASI: Sahte ikilem benzeri bir safsatadır, ama çok kullanıldığı için ayrıca bahsetmekte fayda var. Biri yakın, diğer uzak dönemde önemli olacak iki durumu sanki birinden birini seçmek zorundaymışçasına lanse etmek

KAYGAN YOKUŞ/ ZEMİN (slippery slope): Küçük bir olayın çığ etkisi ile uzak gelecekte kaçınılmaz şekilde çok büyük ve önemli bir başka olaya neden olacağını var saymak: Kızınızı arkadaşları ile sinemaya gönderirseniz, yarın öbür gün kötü yola düşer.

BAĞINTININ KARIŞTIRILMASI – NEDEN /SONUÇ İLİŞKİ KARMAŞASI: Tesadüfi olarak birlikte gözlenen olay ya da istatistiklerin, birbiriyle otomatikman neden sonuç ilişkisi içinde olduğunu varsaymak. Oysa iki değişkenin birbiri ile korelasyonu olması, her zaman neden sonuç ilişkisi olduğunu göstermez

ÇÖPTEN ADAM – KORKULUK ARGÜMANI (strawman): Tartışan kişinin karşısındakinin argümanını saptırarak saldırmayı daha kolay haline getirmesi

BASTIRILMIŞ KANIT / CIMBIZLAMA ARGÜMANI: Argümanı savunan kişinin, karşı tarafın öne sürdüğü veri ve kanıtları görmezden gelmesi

ALDATICI SÖZLER – SİNSİLİK ARGÜMANI (weasel words): Bir argümanı savunurken, bilinen ve onu zayıflatacak şeyleri bilerek hasır altı etmek[3]

“Sofizm”, Yunancada ‘bilgelik’ anlamına gelirken zamanla ‘laf cambazlığı/ebeliğine’ dönüşmüştü. Bunun sonucu Sofistlerin yaptıkları iş, Arapça’ya SAFSATA biçiminde geçmiştir.

Esasında felsefeyi alet ederek safsatayı profesyonelce kullanan ve bundan maddi kazanç ve güç devşirenler olmuştur. Bunlara Antik Yunan’da Sofistler deniyordu. Sofistler, “Biz istersek her düşüncenin, her davanın doğruluğunu ispatlarız” diyor ve bunu iş ediniyorlardı. Onlara yüksek paralar ve çıkarlar teklif eden herkesin, daha doğrusu iyi ve kötü her şeyin avukatlığını yapıyorlardı. Onlar, adeta zengin sınıfın sözcüsü idiler. Böylece safsata, konuşma sanatıyla (retorik/belağat) kolay yoldan zenginleşme aracı oluyordu.

Tartışmak; bilinç ve vicdan, bilgi ve belge, değer ve ilke yönünden tartıya gelecek olanların, -kendisine ait olmayan ağırlıkları taşıyanların değil,- kısaca kendisine ait özağırlığı olanların işidir.

Turgut Çiftçi

 

[1] Arthur Schopenhauer, Tartışma Sanatının İncelikleri, s.121-122

[2] Alev Alatlı, Safsata Kılavuzu

[3] Carl Sagan, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, s.214-219, Çeviri: Miyase Göktepeli, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 1999.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir