İnsan Hakları Mücadelesi: Ne Yapabilirim Ki, Ben Tek Kişiyim!

İNSAN HAKLARI MÜCADELESİ: NE YAPABİLİRİM Kİ, BEN TEK KİŞİYİM!

“16 Mart 2003’te 23 yaşındaki Amerikalı insan hakları çalışanı Rachel Corrie, İsrail ordusunun Filistin Gazze Şeridi’nde bir doktorun evini ve ailesini yok etmesini engellemeye çalışırken, bir askeri buldozer tarafından ezilerek yaşamını yitirdi.”

İdeolojilerden bağımsız insan hakları mücadelesi veren insanlar var bu dünyada. Onların ideolojisi; genellikle mazlumların, mağdurların ve iyi insanların yanında yer almak ve zulme karşı durmak yönünde olmuştur. Karşılaşacakları tepkilere ve görecekleri zararlara rağmen kendi kariyerlerinden ve konforlarından vazgeçerek insanca ve erdemli davranmayı seçmişlerdir. Zaman zaman bu mücadele, onlara çok pahalıya mal olmuş; bu uğurda hayatlarını bile kaybetmişlerdir.

Nitekim Mekke’de kurulan Erdemliler Dayanışması (hılfu’l-fudûl) adlı oluşuma peygamber olmadan önce Hz Muhammed (as) de katılmış, mazlumun ve mağdurun yanında yer almıştı. Bu bir insan hakları mücadelesi idi.

Yurt arayışı içinde iken, Allah Resulü Muhammed (As) Taif’ten dönüşte, Mekke’ye sokulmamış, kente, Müslüman olmayan Mut’im bin Adiyy’in (oğullarıyla birlikte) koruma kalkanıyla ancak girebilmiştir. Bu, kendi ülkesine sanki bir mülteci gibi bir başkasının himayesiyle girme durumu idi. Mut’im, bundan dolayı karşılaştığı büyük tepkilere aldırış etmeyerek insani görevini yerine getirmişti.

Mekkeli müşrikler bir zamanlar, başta Müslümanlar olmak üzere tüm Haşimoğullarına üç yıl boyunca çok ağır ekonomik ve sosyal ambargo uygulamış ve bu konuda uzlaştıkları ortak metni Kabe duvarına asmışlardı. Bunun sonucu açlıktan ölümler ve dramatik olaylar yaşanmıştı. Bu metni yırtan ise, yine Mut’im bin Adiyy idi. İşte bu ambargoyu delerek tepkilerini ortaya koyanlar, kendi aralarında bir birlik oluşturarak bu zulme son verenler, Müslüman olmasalar da insan haklarının savunucuları idiler. Onlar, bu ambargodan kendileri etkilenmeseler de insani bir duruş gösteren birer aktivist idiler. Hişâm b. Amr b. Rebî’a ve  Mut’im bin Adiyy; Züheyr b. Ebî Ümeyye’yi, Ebûl-Bahterî b. Hişâm’ı ve Zem’a b. Esved’i teşvik edip cesaretlendirerek bu oluşuma öncülük etmişlerdir.

 

İŞTE ONLARIN HİKÂYESİ:

 “Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları aleyhine Kureyş’in yazdığı sayfayı bozmak için Kureyş’ten bir grup ayaklandı. Bu beş kişi geceleyin Hacun mevkiinde toplanıp ne yapacaklarını, nasıl bir yol izleyeceklerini aralarında konuştular ve bir plan yaptılar. Özellikle Hişâm b. Amr b. Rebî’a bu konuda büyük çaba sarf etti. O, şerefli birisi olup Hâşim oğullarının ulağıydı. Geceleri devesine erzak ve giyecek eşyaları yükleyip tecrit edilenlere getirirdi. Mahalleye yaklaştığı zaman devesinin yularını çözer sonra mahalleye gitmesi için deveyi arkadan iterek salıverirdi.

Bir gün Hişam, Âtike bnt. Abdulmuttalib’in oğlu olan Züheyr b. Ebî Ümeyye’nin yanına gitti ve ona dedi ki, ‘Sen yemek yiyor, elbise giyiyor ve evinde oturuyorsun. Dayılarının ne durumda olduğunu biliyor musun? Onlarla ne alış-veriş yapılıyor, ne kız alınıp veriliyor, ne kendileri güven içinde ne de kendilerine güveniliyor. Vallahi onlar Ebulhakem’in (Ebu Cehil) dayıları olsaydılar ve sen de ondan, senin yakınlarına karşı senden beklediği davranışı bekleseydin asla seni dinlemezdi.’ Züheyr dedi ki, ‘NE YAPABİLİRİM? BEN TEK BAŞINA BİR KİŞİYİM.’ Hişâm, ‘İkinciyi buldun.’ dedi. Züheyr ‘Kim o.’ deyince, ‘Ben seninleyim.’ dedi. ‘O zaman bize üçüncü kişiyi bul.’ dedi. Hişâm, Mut’im b. Adî‘nin yanına gitti ve dedi ki, ‘Ey Mut’im! Abdimenâf oğullarından bir sülalenin yok olmasına gönlün razı mıdır? Hallerini görüyorsun, bu uygun mudur? Vallahi siz onlara bu imkânı verirseniz ona koştuklarını görürsünüz.’ Mut’im dedi ki, Yazık sana. NE YAPABİLİRİM Kİ, BEN TEK KİŞİYİM.’ Hişâm, ‘İkinciyi buldun.’ dedi. ‘Kim o?’ dedi. Hişâm ‘benim’ dedi. Mut’im, ‘Üçüncüyü bul.’ dedi. Hişâm dedi ki, ‘Üçüncü tamam.’ Mut’im, ‘Kim o?’ deyince, ‘Züheyr b. Ebî Ümeyye.’ dedi. Bu sefer ‘Dördüncüyü bul.’ dedi. Hişâm, Ebûl-Bahterî b. Hişâm‘a gitti ve durumu anlattı. O, dedi ki, ‘Bu meselede sana yardım edecek kimse var mı?’ Hişâm, Mut’im b. Adî ve Züher’i söyledi. Ebûl-Bahterî ‘Beşinci kişiyi bul.’ dedi. Hişâm da Zem’a b. Esved‘e gitti ve durumu izah etti. Zem’a da onlara katılınca beş kişi oldular ve birlikte Mekke’nin üst tarafındaki el-Hacûn denen yerde bir gece yarısı buluşmak için sözleştiler. Tayin edilen gecede toplanıp sayfayı bozmak için meseleyi müzakere ettiler ve strateji belirlediler. Züheyr ‘İşe ben başlayıp ilkiniz olmak istiyorum.’ dedi. Sabah olunca yeni elbiselerini giyip Kureyş’in toplantı yerine gitti. Ardından diğerleri de oraya geldiler.

Ertesi gün birbirinden habersizmiş gibi müşriklerin toplandığı Hareme geldiler. Yedi kez Kâbe’yi tavaf ettikten sonra, orada toplananlara şunları söyledi: ‘Ey Mekkeliler! Biz yiyip-içip giyiniyoruz. Hâşim oğullarıyla Muttalib oğulları ise sefalet içindedirler. Kendilerine mal satılmadığı gibi onlardan bir şey de alınmıyor. Kız alınıp-verilmiyor. Vallahi ben, bu zulmü içeren ve bizi birbirimizden ayıran o sayfayı yırtıp parçalamadıkça yediğim yemekten ve içtiğim sudan haz alamam.’ Ebû Cehil ona müdahale edip sayfanın parçalanamayacağını söyledi. Zem’a ona, ‘Hayır yalan söylüyorsun. Aslında biz henüz yazılırken ona rıza göstermemiştik.’ dedi. Araya Ebûl-Bahterî girerek ‘Zem’a doğru söyledi. O yazıldığı sırada biz o maddelere razı değildik. Onları bilmiyorduk.’ dedi. Ardından Mut’im b. Adî söze karışarak ‘İkiniz doğru söylediniz. (Ebû Cehil’i kast ederek) Üçüncü konuşan ise yalan söylüyor. O yazıdan ve içindekilerden Allah’a sığınırız.’ dedi. Hişâm b. Amr da söz alarak onları destekledi. Ardından Ebû Cehil onların tutumunun organize bir iş olduğunu ve önceden kararlaştırıldığını söyledi. O sırada Ebû Talib de toplantıya gelmiş ve Mescit’in kenarında olanları izliyordu. Bu konuşmalar esnasında Mut’im b. Adî sayfayı getirdi ve yırttı.

Boykotun kaldırılmasında etkili bu isimler, Mekke’nin ileri gelen kişilerdir. Hz. Peygamber, boykot kararının kaldırılması için harekete geçen ve bu konuda gelebilecek baskıları göğüslemeyi göze alan kişilere karşı devamlı saygı ifadeleri kullanmış, onların bu iyiliklerini unutmamış, övmüş ve her zaman hayırla yâd etmiştir. Bunlardan biri olup söz konusu sahifeyi yırtan ve daha sonra Hz. Peygamber Taif’ten döndüğünde kimse himaye etmediğinden Mekke’ye giremediği zaman, silahlanarak gelip Hz. Peygamberi himayesine alan Mutim b. Adiy’i hayırla yad etmiştir. Bedir savaşı sırasında Hz. Peygamber, boykotun kaldırılması için çalışan Zema b. Esved’in öldürülmemesini sahabeden istemiş, ancak savaş sırasında bilinmeden öldürülmüştür.

Boykotun kaldırılmasına ön ayak olanlardan bir diğer şahıs olan Ebu’l-Buhteri b. Hişam, boykot sırasında Hakim b. Hizam’ın Haşimîlere yardım götürmesine engel olmaya çalışan Ebû Cehil’le kavga edip, dayak atmıştı. O, yine bir seferinde Hz. Peygambere hakaret eden Ebû Cehil’i Kabe’de dövmüş ve başını yarmıştı. Bundan dolayı Hz. Peygamber Bedir savaşında sahabelere hitaben: “Kim Ebu’l-Buhteri’ye rastlarsa onu öldürmesin, bana yaptığı iyilikten dolayı ona minnettarım” diyerek Ebu’l-Buhteri hakkında eman verdiğini ilan etmiş ve sahabesini onun öldürülmemesi ve esir alınması konusunda tembihlemişti.

Savaş sırasında yanında bir arkadaşı ile Ebu’l-Buhteri’yi yakalayan Muhazzir b. Ziyad, Hz. Peygamberin emanını ona bildirmiştir. Ebu’l-Buhteri de Hz. Peygamberin isteği ile öldürülmeyeceğini öğrenince, bir vefa örneği sergileyerek, kendisini yakalayanlara yanındaki arkadaşı Cünad b. Müleyhe’yi gösterip arkadaşının da canının bağışlanmasını rica etmiştir.”[1]

İnsan hakları mücadelesi verenler, kuşkusuz saygıya değer çok önemli bir insani sorumluluğu yerine getirmektedir. Bu konudaki önemli örneklerden biri de, 23 yaşında İsrail ordusuna karşı askeri buldozer altında can veren Rachel Corrie’dir.

“16 Mart 2003’te 23 yaşındaki Amerikalı insan hakları çalışanı Rachel Corrie, İsrail ordusunun Filistin Gazze Şeridi’nde bir doktorun evini ve ailesini yok etmesini engellemeye çalışırken, bir askeri buldozer tarafından ezilerek yaşamını yitirdi.

Rachel, ailesine yazmış olduğu dikkate değer bir dizi e-postasında, kendi yaşamını neden tehlikeye attığını açıklıyordu.”

http://ifamericaknew.org/cur_sit/rlinturkish.html

 

DİPNOT:

[1] İsrafil Balcı, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI (2006), sayı: 3, s.47-48; Mehmet AZİMLİ, Mekke Dönemindeki Boykot Yılları Üzerine Bazı Mülahazalar, İstem, Yıl:4, Sayı:7, 2006, s. 55 – 64

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir