Bir Gecenin Anatomisi ve Huzur Bozucular

İnsanların huzurunu kaçıranlar, kendi huzurlarının kaçabileceği endişesini yaşamadan huzur bulamayacağız.

Ramazan gecelerinden bir gece… Saat bir buçuğu geçmiş. Bir apartmanın balkonunda 3-5 kişi oturuyor. Yüksek sesle konuşarak, kahkaha atarak gecenin sessizliğini bozuyorlar. Hava oldukça sıcak… Bu yüzden insanlar, pencerelerini açarak uyuyorlar. Balkondan gelen bu gürültü bir komşunun tepki göstermesine neden oluyor. Sessiz olmaları için onları uyarıyor. Ama gürültü yapanlar, bu densizliğe son vermiyor, uyarıya aldırmıyorlar.

Oysa o saatte; hastası, yaşlısı, çocuğu, ertesi gün üniversite sınavına girecek öğrencisi, -evet, gerçekten yarın üniversite sınavı var-, çalışanı, vb. uyuyor. Ama onların umurlarında değil. Uyuyan insanlar pencere açıkken uyuyamıyor, kapalıyken de… Çünkü atmosfere, yüksek sesli konuşmalar ve yüksek ısı hakim.

Bu gürültü kirliliğinden en az 100 daire, yaklaşık 500 kişi olumsuz etkileniyor. Bu duruma bir Türkiye klasiği denebilir mi, buna siz karar verin. Bu rahatsız edici ve huzur bozucu ortamdan dolayı insanların çoğu uyumuyor, ışıklarını yakıp söndürerek tepkilerini ortaya koyuyor, durumu protesto ediyorlar. Belli ki kimse başını belaya sokmak istemiyor. Sanki insanların huzurunu bozanların, çevrelerini gürültüleriyle kirletenlerin her şeyi yapmaya hakları, mağdurların da sineye çekme mecburiyetleri varmış gibi.

Derken Ramazan davulcusu geçiyor. Gece, saat 2’yi geçiyor. Davulcu, bizim başka bir klasiğimiz veya geleneğimiz… Davulcular, oruç tutmaları için insanları sahura kaldırıyorlar. Çalar saatlerin yaygın olmadığı ve yerleşimin dağınık olduğu dönemlerde davulcular çok işlevseldi. Artık her evde çalar saat, alarmlı teknik cihazlar ve cep telefonları var. O yüzden davulculuk, büyük ölçüde işlevselliğini kaybetmiş durumda…

Kent yaşamında birbirine geçmiş konutlar yaygın… 300-400 m2’lik yerde 100 kişi oturabiliyor. Bazen bir dönüm yerde, 300-500, hatta 1000 kişi oturuyor. Kalabalık mekânlarda ve ortamlarda daha özenli, daha disiplinli, daha sistemli bir yaşam gerekiyor. Görgü kuralları ve medeni davranışlar çok daha önemli hale geliyor. Evde 3-4 kişi varken, daha rahat davranırsınız. Ama bir tatil yerine 10-15 kişilik bir akraba grubuyla giderseniz, daha duyarlı davranmanız gerekir. Yatanlar, kalkanlar, uyumak isteyenler istemeyenler, gezmek isteyenler, TV izlemek isteyenler, yemek isteyenler… İhtiyaçlar, istekler ve beklentiler birbirine girer, karmaşık hal alır. İster istemez bir sistem geliştirirsiniz, görev dağılımı yaparsınız. Aksi takdirde, tatil sizi daha da yorar.

İşte 1000 kişinin oturduğu bir sokakta daha özenli olmak, insani ve ahlaki bir sorumluluk olsa gerek.

Sahura kaldıran davulcudan söz ediyordum. Esasında kimse, sahurunu davulcuya göre düzenlemez. Davulcu geçmediği için sahursuz kalırsanız, bir hak arayışına çıkamazsaınız. O yüzden, davulcu ister geçsin, ister geçmesin, herkes, sahur için saat alarmını kurar. Alarmı kuran insanlar, alarm çalar çalmaz, diğer ev halkı uyanmasın diye alarmı derhal kapatırlar. Sahur yemeğini hazırlamak için tüm ev halkı kalkmaz. Örneğin çocuklar, yaşlılar ve hastalar yemek hazırlamazlar. Sahur yemeğini hazırlamak için 1 veya 2 kişi kalkar. Çoğu aile böyle yapar. Evet, alarmı kuran kişi, alelaceleyle alarmı kapatır. Kapatır ki diğer insanlar uyanmasın. İşte bu davranış; saygının, sevginin ve merhametin bir sonucudur.

Bizim alelaceleyle saatin zilini veya telefonun alarmını kapamadaki gösterdiğimiz hassasiyeti, davulcu, zücaciye dükkânına giren buldozer gibi büyük bir gürültüyle bozar. Neymiş? Gelenekleri yaşatıyormuşuz! Davulcuya iş ve gelir kapısı!

Anneler, eğer çocuklarını zaten zor uyutuyorlarsa, davulcunun her geçişinde çocuk büyük bir korkuyla uyanır ve bu rahatsızlığı, bir ay boyunca sineye çekerler. Oysa, keşke davulun sesi, uzaktan gelseydi de biz daha çok para verseydik… Bir de işgüzar davulcular var. Her gece ısrarla ve inatla aynı binanın etrafını birkaç kez turlar ve her adımında daha güçlü biçimde davulunu döver, ta ki dairelerin ışıkları yanana dek… Yanmazsa kapıda bekler ve davulunu daha bir şiddetle dövmeye devam eder, aynı anda herkesi uyanmaya zorlar. Bunun sonucu A’dan Z’ye tüm hane halkı huzursuz olur; hastalar, yaşlılar, çocuklar ve uyku sorunu olanlar ıstırap çeker, uykuları bölünür, kimisi tövbe çeker, kimisi sineye çeker.

Balkonda gürültüyle huzur bozuculardan söz ediyordum. Davulcunun sokağı uyandırmasından sonra, evde yemek hazırlayanlar, yemeğin hazır olduğunu söylemiş olmalılar ki gece saat 2.30’dan sonra balkondakiler içeri girdiler. Belli ki yemek yiyecekler. Neden? Çünkü ertesi gün aç kalacaklar. Soranlara oruç tuttuklarını söyleyecekler. Başkalarını zarar vermekten, onların huzurunu kaçırmaktan (fesat – ifsat) kendilerini tutamayanlar, kendilerini kontrol edemeyenler, oruç tutacaklar. Ruhları, özbenlikleri ve ahlakları oruçsuz, bedenleri oruçlu olacak…

Biz bu hale nasıl geldik, yoksa hep böyle miydik? Adamlar oruç tutacaklar diye uyumuyor, başkalarını da uyutmuyorlar. Geceyi zehir ediyorlar. Ertesi gün sabahı üniversite sınavı var. O çocuklar, yüksek stres ve yoğun gerginlik içinde uykusuz biçimde sınava girecekler. Ertesi gün işi olup da uyuyamayanlar, o günü uykusuz, yorgun argın geçirecekler. Analar çocuklarına, hastalar hastalıklarına mahkûm uykusuz yaşayacaklar.

Allah, sesinizi yükseltmeyin diyor (31Lokman/19); onlar seslerini yükseltiyorlar. Demek ki bu konu, çok önemli…

Allah, başkalarını rahatsız etmeyin, ıslahından sonra yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın diyor (2/205), onlar bozuyorlar. Demek ki bu konu, çok önemli…

Allah, haksızlık etmeyin (8/25; 9/36; 11/113; 30/38) diyor, onlar haksızlık ediyorlar; insan haklarını, komşuluk haklarını, kul hakkını çiğniyorlar. Ama oruç (!) tutuyorlar.

Toplum ve medya vaizleri, bedenin tutması gereken oruç kadar, içgüdüsel dürtülerin orucuna da vurgu yapıyor mu?

Sahi, biz bu hale nasıl geldik?

İşte bu kafadır, sakız çiğnemek orucu bozar mı diye soran… Ama ölü kardeşinin etini yemekten çekinmeyen…

İşte bu kafadır, komşunun bahçe duvarından aldığı elmayı büyük günah, bahçeyi çalmayı uyanıklık olarak gören…

İşte bu kafadır, deveyi hamuduyla (semeriyle) götüren…

İşte bu kafadır, diş fırçalamak orucu bozar mı diye soran…

Çünkü o, ağzına girene dikkat ediyor, ama ağzından çıkana dikkat etmiyor. Oysa ağzınıza giren midenizi, ağzınızdan çıkan insanlığınızı bozar.

İnsanların huzurunu bozanların her şeyi bozulur; yemini, ahlakı, insanlığı, karakteri, kişiliği, Müslümanlığı ve imanı bozulur.

You may also like...

1 Response

  1. onur cumaoğlu dedi ki:

    Hocam elinize sağlık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir