BUDİST, AHLAKİ ERDEMLERE BAĞLI MÜSLÜMAN KADAR ERDEMLİ OLABİLİR Mİ?

SORU: Peki ya bahsini ettiğimiz kişi 50 yılını bir dağin tepesinde ruhunu dünyanın bütün kirlerinden uzak tutan bir Budist rahip ise, cevabınız ne olurdu? Bu kişi muhtemelen bencillik, çıkar ve egodan uzak biçimde insanlara saygılı bir yaşam sürmektedir.

BİR BUDİST, AHLAKİ ERDEMLERE BAĞLI BİR MÜSLÜMAN KADAR ERDEMLİ OLABİLİR Mİ?

Budizm MÖ 6. asırda kuzey Hindistan’da yaşadığı kabul edilen Buda takma adlı kişinin öğretilerine dayalı bir inanç sistemidir.

Budizm ruhbanlığın kurumsallaştığı ve mensuplarının dindarlıklarını ruhbanlığa bağladıkları bir dini öğretidir. Budizm, ölüm sonrası tekrar dünyaya dönüşte daha güzel bir hayat olduğunu vaat ederek mensuplarına ne yazık ki dünya hayatını zehir etmiştir.

Ruhbanlık, daha dindarlık adına, -salt nefes almak ve ayakta kalmak için gerekli ve oldukça sınırlı yararlanma dışında- her türlü dünya nimetinden uzak durma anlamına gelmektedir. Ne acıdır ki bu anlayıştan hemen her din etkilenmiştir. Mistik ve ruhani anlayışlar, ruhbanlığı yaşatmaya çalışmışlardır.

Budizm’e göre insan ölünce kedi, köpek, kertenkele, fare veya yılan gibi değişik canlı türlerine dönüşebilir. Bu anlayış, psikolojik açıdan insanları sıkıntıya ve bunalıma sürükleyerek hayatı zamanla kabusa çevirmektedir.

Budist rahiplerinin hayatı, ortalama-normal bir insan için tam bir çilekeş hayattır. Diyet yapan bir insan düşünün. Çevresindekiler ona, “Daha fazla kendine işkence etme!” der. Diyet yapan kişi bazı yiyecekler konusunda geçici bir süre kendini sınırlamış bulunmaktadır. Budist bir dindar ise hayatı boyunca daha fazla kısıtlamalarla yaşamak durumundadır.

Eğer anne-babanız sizin rahip ve rahibe olarak yetiştirilmenize karar verdiyse artık dünyayla olan ilişkileriniz çok büyük ölçüde askıya alınmıştır. Çünkü Budist rahipler çalışmazlar, mal-mülk sahibi olamazlar. Günlük yiyeceklerini ellerinde kapla dolaşarak, dilencilikle sağlarlar. Halk bu rahipleri “bhikkus (dilenciler)” olarak adlandırır. Rahipler evlenmezler, eğlenmezler, gezmezler, yüzmezler. Dünya nimetlerinin kendilerine haram olduğuna inanırlar. Giymek için tek bir elbiseleri vardır, bu elbise kalitesiz sarı kumaştandır. Günde bir öğün, en fazla iki öğün ama oldukça az yemek yemek zorundadırlar. Bu yemek, pirinç ve ekmektir, diğer yiyecekler lüks sayılır, hastalık gibi istisnai durumlarda çok özel izin olmadıkça örneğin et, balık ve meyve yemezler. Bütün sahip oldukları sarı bir elbise, sert bir yatak, saçlarını kazımak için bir ustura, bir su matarası, dikiş için bir iğne iplik ve dilenmek için bir kaptır.

Budistler, iri gözleriyle her yeri gözetlediğine inandıkları Buda heykelinin önünde secde eder, kendilerinin yiyemedikleri yiyecekleri Buda’nın heykeline sunarlar.

Budizm, Hinduizm’den doğmuştur. Buna göre yoksul, fakir, sakat ve hasta insanlar geçmişte birtakım ahlaksızlıklar yapmışlar ve birtakım suçlar işlemişlerdir. Bu yüzden böyle sıkıntılı ve zorlu bir hayat yaşamaktadırlar. Bu çarpık anlayışın sonucu yoksullar, hastalar, kimsesizler ve kadınlar hor görülür ve aşağılanır. Hindistan, Dünya ülkeleri arasında sınıf ayrımı konusunda en olumsuz örneklere sahip bir ülkedir; yoksulları alabildiğince yoksul, varlıklı kesimi alabildiğince zengindir; kadınların en fazla aşağılandığı ülke de Hindistan’dır.

Katı sınıf ayrımcılığının (kast sisteminin) egemen olduğu bir ülkede halkın sessiz, tepkisiz, kaderine razı, isyansız ve başkaldırısız yaşamasının temel gerekçesi, karma ve reenkarnasyon inancıdır. Karma inancı sayesinde yaşadığı sefil hayat, daha önce yaptıklarının bir sonucu olarak kabul edilir. Reenkarnasyon, kişinin ölse bile dünyaya tekrar gelmesidir, bu dönüşüm efendilerine bağlılığı ölçüsünce ya daha iyi veya daha kötü bir hayatla sonuçlanacaktır.

İlahi kitap Kur’an,öldükten sonra geri dönüşün olmadığını bildirmektedir:

“Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: “Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya) da erdemli davranışlarda bulunayım.” Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilecekleri güne kadar bir engel vardır.” (23/99-100)

Batılılara göre, Budistler hayvanlara çok değer verirler. Evet, bir Budist’e göre, ortada dolaşan fare çok değerlidir. Oysa Budist’e göre o fare, olasıdır ki kendisinin büyükbabası veya büyükannesidir. Daha önceden kötü işler yaptığı veya efendilerine itiraz ettiği, onlara kayıtsız şartsız teslim olmadığı veya dünyaya tamah ettiği için dünyaya fare olarak gelmiştir. Eğer kendisi efendilerine itaat eder, onların bir dediğini iki etmezse veya dünyaya tamah etmezse olasıdır ki bir sonraki hayatında o da prens veya prenses olarak dünyaya gelecektir. O yüzden, çoğu Hindu, Ganj nehrinin kıyısına gider ve dua eder ki, “Rabbim n’olur beni bir an önce öldür de ben de varlıklı ve efendi olarak dünyaya geleyim.” Karma ve reenkarnasyon inancı, onun için adeta bir afyon, bir uyuşturucudur.

Budist’e göre kurtuluş, Nirvana’ya erişmekle mümkündür. Nirvana’ya ulaşmak için kişi her türlü istek ve arzularından vazgeçmelidir. Mutsuzlukların arkasında hep bu istek ve arzular vardır. Peki, insanın istek ve arzuları nelerdir? Budistlere göre; güzel şeyleri yeme içme arzusu, çay ve kahve içme arzusu, sağlıklı, dengeli ve kaliteli beslenme arzusu, güzel ve kaliteli giysiler giyme arzusu, güzel ve kaliteli konutlarda oturma arzusu, güzel ve kaliteli eşyalara sahip olma arzusu, yeryüzü kaynaklarından doğru biçimde yararlanma arzusu, eğlenme, yüzme ve gezme arzusu, evlenme ve çocuklara sahip olma arzusu, iyi okullarda eğitim alma isteği, kitap okuma ve yazma isteği, alışveriş isteği, oyun oynama arzusu bunların hepsi boştur, hatta kişiyi yıkıma götürür, kişi mutlu olmak istiyorsa bunlardan uzak durması gerekir. İyi de bunlardan uzak durunca kişi, daha mutsuz ve huzursuz olmayacak mıdır? Budizm bir çeşit, “kendine eziyet dini”dir. Budizm çalışmayı değil tembelliği, miskinliği, dilenciliği teşvik etmiş, mensuplarını ilkel koşullarda yaşamaya mahkûm etmiştir. Budizm, eğitim adına tek yaptığı Budist metinleri mensuplarına ezberletmektir.

Evet, bir düşünce ve inanç sisteminin doğruluğunu test etmenin en kolay yolu öngörülen ilkelere tam uyunca mensuplarının ne denli mutlu ve huzurlu olacağıyla ölçülmez mi? Ne yazık ki Budizm, mensuplarına hayatı zindan etmekte, onları kaos içinde yaşamaya mahkum etmektedir. Diğer taraftan, eğer bir inanç sisteminin doğruluğu, bütün insanlık öyle bir inanca uygun bir yaşamı tercih etse dünyanın alacağı profille de ölçülebilir? Herkes dilencilik yaparsa sahiden tarlada, fabrikada, şirkette, okulda, hastanede üretimi kim yapacak, üretimi kim yönlendirecek, dağıtımı kimler yapacaktır? Acaba böyle bir toplumda bilimsel çalışmadan söz edilebilir mi? İnsanlığın bugün elde ettiği kazanımların arkasında Budist felsefenin katkısı var mıdır? Bu yapılanlar, bireysel tatmin uğruna sorumsuz bir yaşam değil midir?

Açıktır ki erdemli yaşam öncelikle; dürüst, adaletli ve sorumlu davranmaktan geçer. Oysa Budist rahiplerin kendileri tatmin etmekten öte ne dürüstlük, ne adaleti sağlamak ve ne de sorumlu davranmak gibi bir dertleri yoktur.

“Bir Lokma Bir Hırka” mistik anlayışı, bu öğretiden etkilenmiş, zorunlu ihtiyaç dışında Dünya işlerini boş iş olarak görmüş, 750 yılından 1200’lü, ve hatta 1400’lü yıllara kadar Müslüman dünya, bilimde zirve yapmışken, bilimde ve dinin doğru anlaşılmasında İslam dünyasını karanlıklara götürmüştür. Evet, Budizm, mistik öğretilere kaynaklık etmiştir, din adına dünya nimetlerinden tamamen uzak durmalarını, kenara, köşeye, inzivaya çekilmelerini salık vermiştir. Budizm, mensuplarını acılardan kurtaracağını vaat ederken daha fazla ıstıraplar içinde yaşamaya mahkûm etmiştir.

İlahi din, dünya nimetlerini diğer insanlarla paylaşmayı ve hakça bölüşmeyi öğütlerken temiz, güzel, yararlı ve iyi olan her şeyi meşru görmüştür. O, yalnızca ölçüsüz harcama ve tüketimi (israfı) sakıncalı bulmuştur. Paylaşmak, israftan kaçınmak ve güzelliklerden yararlanmak ise ahlaki, insani ve bilimsel bir tutumdur. Onda, anlamsız ve doğru bir amaca hizmet etmeyen her türlü sınırlama ve kısıtlama (uydurma haramlar), ilahi yetkiden “yetki gasbı” ve büyük bir zulüm olarak görülmüştür.

“De ki: “Allah’ın kulları (insanlar) için çıkardığı zineti (güzel ve süs olacak her şeyi) ve sağlıklı ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında inananlar içindir, Kıyamet Günü ise yalnızca onlarındır.” Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.” (7/32)

Budizm, kast sistemine sözde karşı çıksa da ruhbanlık, karma ve reenkarnasyon inancıyla kast sistemini meşrulaştırmış, toplumun haksız yere sınıflara ayrılmasına, alt sınıfların üst kastlara kulluk etmesine ve boyun eğmesine engel olamamıştır. Eşyanın varlığının bir yanılgı (avidya) olduğunu iddia etmiştir. Nirvana’ya yükseldiğine inandığı kişilere ilahi özellikler yakıştırmış, onları adeta birer tanrı olarak görmüştür. Artık aydınlandığına inanılan kişiler birer tanrı muamelesi görmüşlerdir. Budizm’e göre, Nirvana’ya ulaşıncaya kadar kişi eşyanın mahiyetini bilemez. Nirvana’ya erişen kişi artık eşyanın gerçek mahiyetini ve hakikatini kavramıştır. Böylece kendindeki ilahi gücün (tanrı olduğunun) farkına varmıştır. Artık Nirvana’ya erişen kişiye her şey mubahtır. Nirvana okyanus gibi, uzay gibidir, artık orada kişinin eşsiz, benzersiz, sonsuz ve ölümsüz olduğuna inanılır.

Budistler çektikleri acının, yaşadıkları sefaletin ve zulmün boyutu arttığı ölçüde Nirvana’ya erişeceklerine inanmaktadır. Erdemli insan olmak için, öldürmemek, çalmamak ve fuhuş yapmamak yeterli midir? Hak ve adalet duygusu olmadan, sorumluluk bilinci olmadan erdemli olmadan söz edebilir miyiz? Elbette hayır.

Katolik Ansiklopedisi The Catholic Encyclopedia, Budizm’i dünyayı insana zindan eden özelliğini şöyle açıklamaktadır:

“Budizm’in bir diğer ölümcül hatası yanlış kötümserliktir. Sağduyulu her insan, Budizm’in hayatı yaşamaya değer görmeyen ve her türlü bilinçli var oluşu kötü olarak kabul eden yaklaşımına karşı çıkacaktır. Budizm, doğanın temel özelliği umut ve neşe olan sesi tarafından da yalanlanmaktadır. Aslında Budizm akılcı yaşamın mükemmelliğine karşı bir tür protestodur. Budizm’in en büyük tutkusu, tüm canlıları Nirvana adı verilen bilinçsiz yaşam moduna götürmek ve böylece doğadaki mükemmelliği yok etmektir. Dolayısıyla Budizm doğaya karşı da bunun sonucu olarak bireye karşı da suç işlemektedir.” (Buddhism, The Catholic Encyclopedia, cilt 3)

Evet, Budizm; rasyonel yaklaşıma, çalışmaya, üretmeye, paylaşmaya, bölüşmeye, bilimsel çalışma yapmaya, eğlenmeye, hayattan zevk almaya, insanca yaşamaya karşıdır.

Karma inancına göre fakirler, sakatlar, çaresiz yaşlılar ve hastalar bir önceki yaşamlarında yaptıkları kötülükler nedeniyle böyle bir yaşam sürmektedirler. Dolayısıyla bu yaşamı hak etmişlerdir. Karma inancının yaygın olduğu toplumlardaki adaletsiz sistem de bu çarpık anlayışın bir ürünüdür. (Turgut ÇİFTÇİ)

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir