Vicdan – Empati – Ahlak – İlahi Adalet

VİCDAN – EMPATİ – AHLAK – İLAHİ ADALET
Vicdanı (iç ışığımızı ve iç ısımızı, -ilahi rehberliği ve kurtuluşu, –Kur’ani ifadeyle hidayeti ve merhameti-) bilince (bizi motive eden ruha) taşımadığımız (dönüştürmediğimiz) sürece, o, ta derinlerde külleriyle taşlaşıp kalacaktır.
 
Vicdanı harekete geçirebilmek için empati kurmak gerekiyor. Empati, kendi pencerenin dışındaki pencerelerden de bakabilme becerisi ve kabiliyetidir. Dünyayı yalnızca kendi gördüklerinden ve yaşadıklarından ibaret sananlar, dünyaya renk körü ve şaşı bakıyorlar. Sosyo-ekonomik çeşitlilikten yoksunluk, bizleri basitleştirip insanlıktan çıkarıyor.
 
Çevreyi görmek için kişisel çıkarlarımız dışında da duyusal ve duygusal katılım gerekiyor. Empati, benmerkezcilikten (egosantrik), bencillikten ve cimrilikten sıyrılmadan kurulamıyor. Kişi, empati kurabildiği kadar insan, bu zemini göz ardı etmeden aklıyla, iradesiyle ve vicdanıyla hareket edebildiği kadar ahlaklı ve güvenilir insan oluyor.
 
Kendi istekleri ve kendi önceliklerinden ötesini düşünemeyen kişi, ne yazık ki kendisini eğlendiren, kendisine hoşça vakit geçirten şeyleri ‘hak’, bunun dışında kalan şeyleri ‘batıl (boş ve gereksiz)’ olarak görüyor. Oysa insanı diğer canlılardan ayıran en başat özellik, empati kurması, aklı, iradesi ve vicdanıyla hareket etmesidir.
 
Vicdanın ve empatinin gelişip güçlenmesi, çocukluktan itibaren çevremizde yaşanan olumlu ve olumsuz durumlara ve olaylara karşı duyarlı insan yetiştirmekle mümkündür. Ne yazık ki çoğu aile, çocuklarının kariyerinden ve konforundan, zevk ve eğlencesinden ötesini düşünmüyor ve onları bencil yetiştiriyor.
 
Bizim dışımızdaki dünyanın farkında olmak, çevremizdeki olumlu veya olumsuz gelişmelerin, bizim hayatımıza da bir gün bir şekilde yansıyacağına inanmak, işin sonunu veya geleceği düşünmekle ya da ilahi adalete (ahirete) inanmakla, yetişkin kafaya sahip olmakla doğrudan ilgili…
 
Şurası bir gerçek ki ilahi adalet bilinci zayıf insanların vicdanı da, empatisi de zayıf, ilahi adalet bilinci güçlü insanların vicdanı da, empatisi de güçlü oluyor. Ahlak, işte buna paralel gelişiyor.
 
Sonsuza kadar sağlıklı, sonsuza kadar sorunsuz, sonsuza kadar güçlü kalacağını veya sonsuza kadar alkışlanacağını ve pohpohlanacağını zanneden bireylerin vicdanı da, empatisi de, ahlakı da, ilahi adalet bilinci de zayıf oluyor.
 
Çevremizde tanık olduğumuz sorumsuz, güvensiz, duyarsız, ilkesiz ve ahlaki değerlerden yoksun bireyler, işte bu zaaflarının sonucu, hayatımıza huzur ve güven katmıyorlar. Hem kendilerini huzursuz, hem de çevrelerini huzursuz ediyorlar. Kabul etmek gerekir ki gelişmiş vicdan, yetişkin insanlara özgüdür, empati de…
 
Fiziksel ve yaşça büyümek, ne yazık ki her zaman yetişkin olmak anlamına gelmiyor. Çocukların yalnızca isteklerine değil, aynı zamanda vicdanlarına da sık sık göndermeler yaparak onların empati duygularını geliştirmek ve güçlendirmek gerekiyor. Erdemli bir dünyaya yabancı, çoğunlukla fiziksel dünyaları, başarıları ve dış görünümleri pohpohlanan ve iç dünyaları hak ve adaletle beslenmeyen çocukların ileride güven tesis etmeleri, güçlü ve kalıcı dostluklar kurmaları kolay olmuyor.
 
Kur’an’da, ‘Siz de, daha önceden onlar gibiydiniz’ denilerek, hakka inananlar empatiye çağrılıyorlar; farklı düşünen ve inanan insanları küçümsememeleri ve dışlamamaları onlara hatırlatılıyor:
“O’nun yol göstermesinden önce siz de yoldan çıkmışlardan idiniz.” (Bakara, 2/198)
 
Savaş meydanında bile yalnızca kendi acılarına odaklanıp karşı cephenin acılarına kör ve sağır kalmamaları bildiriliyor:
“Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Nisa, 4/104)
 
Önceki toplumların yüklendikleri sorumluluğun ağırlığını ve kendi zaaflarını bilmeleri isteniyor
“Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme!..” (Bakara, 2/286)
 
Anne-babanın çocukken kendisine koruma kollama ve yetiştirmek için verdikleri emeği unutmadan, hem kendisinden benzer yaklaşım bekleniyor:
“Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsra,17/24)

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir