Lütfen Tutarlı Olalım! Barış – Saygı – Hak Hukuk – Eşitlik – Sanat ve Müzik – Özgürlük

FERYADIM! LÜTFEN TUTARLI OLALIM!

İnsan hakları, kadın hakları, işçi hakları, çocuk hakları, sokak çocukları, evsizler, işsizler, çevre bilinci ve temizliği, hayvan hakları, doğadaki tüm canlı türlerine saygı…

Tarafsız kurullar tarafından ortaya konan sağlıkla ilgili ve doğayla ilgili bilimsel tespitler konusunda; başta Hindistan olmak üzere, Endonezya, Bangladeş, Pakistan, Afganistan, Kamboçya gibi Güney Asya ülkeleri, kimi Güney Amerika ve Afrika ülkeleri, Ortadoğu halkları olarak ne yazık ki rasyonel ahlaktan ve sosyal adaletten çok uzaklardayız.

Ne yazık ki bunları bize, modernitenin, modernizmin veya Batı’nın empoze ettiğini, aslında çok da önemli olmadıklarını düşünüyoruz.

BARIŞ

Hepimiz kavgasız, gürültüsüz, savaşsız bir hayat istiyoruz. Asık suratlardan hiç hoşlanmıyoruz. Birileri bize küsse, fena halde içerliyoruz; öfkelense, kavga çıkarsa, olumsuz hislerden kurtulamıyoruz. Kısaca hepimiz barış istiyoruz. Ama barış sözcüğünden pek hoşlanmıyoruz. Barış sözcüğünü Batılıların, gavurların, hainlerin icat ettiğini düşünüyoruz. Barış sözcüğü bize soğuk geliyor. Oysa ‘İslam’ sözcüğünün anlamlarından birinin ‘barış’, yine ‘selam’ sözcüğünün asıl anlamının ‘barış’ olduğunu ya bilmiyoruz, ya da bilmek istemiyoruz. İslam’ın çok çok mecbur kalmadıkça savaşa karşı bir din olduğunu, dinin, Kitabın, peygamberlerin; anlaşmazlıkları, kavgaları sona erdirip barışı tesis etmek için geldiklerini ya bilmiyoruz, ya da bunu es geçmek istiyoruz.

SAYGI

Muhataplarımıza saygı göstermiyoruz; ama ha bire “Hakkını helal et!” diyoruz.Herkesin bize saygı göstermesini istiyoruz; ama saygı sözcüğünü Batı’ya mal ediyoruz. “Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, zarar vermeyeceksin” buyruklarında, başkalarının canına, malına ve onuruna saygı duyacaksın veya göstereceksin anlamı yok mudur, Allah aşkına!? Çünkü sözcüklerin anlamlarına ve amaçlarına odaklanmıyoruz. Anlamdan ve amaçtan yoksun bir hayat yaşıyoruz. Geleneksel kalıpları sorgulama gereği duymuyoruz.

HAK HUKUK

Hepimiz kendi haklarımız konusunda çok hassasız. Pazardan bir ürün alırken 50 gr eksik tartılsa, 1 lira eksik verilse, hakkımızı aramakta tereddüt etmeyiz. Çalıştığımız kurum, 100 lira eksik verse, hakkımızı sonuna kadar ararız; gerekirse hır çıkarız. Hastanede, markette veya trafikte birileri sıramızın önüne geçmek istese, fena halde huylanırız. Bizim kişilik haklarımıza, ekonomik haklarımıza, sosyal haklarımıza veya hukuki haklarımıza zarar verecek olsa, çıkarlarımız için gücümüz neye yetiyorsa onu yapmak isteriz. İş böyleyken, birileri ‘hak hukuk’ deyince, ya bizi ilgilendirmez, ya da bu kavramları, Batı’nın içimize soktuğu nifak der geçeriz. Yetmez, bir de öfke duyarız. Zayıf olduğumuz zaman, insan haklarından, kadın haklarından, işçi ve memur haklarından, işsizlikten, haksızlıktan sabah akşam şikayetçi oluruz. Ama başkaları, aynı haklardan söz etse, onların bunu hak ettiğini düşünürüz. Oysa din demek, hak hukuk demektir. Dinin varoluş amacı, hakkı hukuku, özellikle mağdurların ve mazlumların haklarını korumaktır. (Bkz. Bakara, 2/213; Nisa, 4/105,135; Maide, 5/8; En’am, 6/152; İsra, 17/35; Hadid, 57/25)

EŞİTLİK

Evde, işte… vb, hep eşitlik arıyoruz. Ama eşitlik kavramını, Batı’ya mal ediyoruz. Bize bir bardak, yanımızdaki kişiye iki bardak çay verilse; bize 4 milyar, yanımızdaki kişiye 4,5 milyar maaş verilse rahatsız oluyoruz. Bize 8 saat iş, başkasına 7 saat iş yaptırılsa bozuluyoruz. Eşitliğin, adaletin ayrılmaz bir kardeşi olduğunu ıskalıyoruz. Haklarda eşitlik, davalarda adalet olması gerektiğini düşünmüyoruz. Dinde eşitlik yoktur deyip kestirip atıyoruz. Oysa hayatımızın büyük bölümünde eşitlik, kavgalar, anlaşmazlıklarda adalet ararız. İslam’ın eşitliği de, adaleti de gerekli gördüğünü bilmiyoruz.

SANAT VE MÜZİK

İnsan olarak hepimiz, güzel sesten ve görüntüden hoşlanırız. Bunun sonucu güzel müzikleri duyduğumuz zaman dinlemek; güzel görüntüleri gördüğümüz zaman izlemek isteriz. Hareketli görüntüler ve seslerden oluşan video ve televizyon yayınlarını hemen herkes izler. Yetmez, kendisi de bu aletleri kullanır, hatta benzer çekimleri veya programları yapmak ister. Ama kimileri, başkalarının, resim çizdiğini, müzik yaptığını, müzik dinlediğini veya televizyon izlediğini görünce, kimileri, bunu dünyevileşme, sekülerleşme ve dinden uzaklaşma olarak görür. Bu anlayış sahiplerine göre, gerçek dindar veya takvalı insanlar, resim çizmez; müzik yapmaz; müzik dinlemez ve televizyon izlemez. Hemen her gün bir şekilde yaptığımız bir işi, başkaları yapınca çirkin görürüz. Oysa dine göre çirkin olan şey; yalandır, iftiradır, haksızlıktır, hırsızlıktır, bozuculuktur. Kısaca insana zarar veren her şeydir.

ÖZGÜRLÜK

Hepimiz özgür olmak istiyoruz; her yerde ve her zaman özgür olmak istiyoruz. Bize, gereksiz sınırlama ve kısıtlama getirenlerden, yahut bize karışanlardan fena halde rahatsız oluyoruz. Ama özgürlük sözcüğünden pek hoşlanmıyoruz. Özgürlüğü, Batı’nın icat ettiğini düşünüyoruz. İslam’ın kula kulluğa ve köleliğe son vermek için, kısaca insanları özgürleştirmek, insanların tahakkümünden kurtarmak için geldiğini düşünmüyoruz. Çünkü bize olmasa da, başkalarına hükmetmeyi ve tahakkümü olağan bir hak olarak görüyoruz. Akif’in, “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!” dizesini ise, salt şiir olarak okuyup geçiyoruz.

Sonuç olarak, o kadar benciliz ki kendimize barış, saygı, eşitlik, hak hukuk, sanat – müzik ve özgürlük istiyoruz ama başkalarına, ötekilerine ise bu değerleri pek de layık veya gerekli görmüyoruz.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir