Kimler uyarılardan rahatsızlık duyar?


KİMLER UYARILAR VE ELEŞTİRİLERDEN RAHATSIZLIK DUYAR?

 

 

Uzmanlar, vücuttan gelen ağrı sinyallerinin şu gerçeğe işaret ettiğini ifade ederler: Sağlıklı yaşamak istiyorsan vücuttan gelen sinyalleri ve uyarıları ciddiye almalısın. Aksi takdirde vücut gitgide alarm durumuna geçecek, önceki yaşam kalitesini kaybedeceksin.

Bütün insanlar zaman zaman kendileriyle ilgili birtakım işaretlere ve uyarılara tanık olurlar. Bu işaretleri ve uyarıları doğru okuyanlar gelişir ve ilerlerler, bunları görmezden gelenler daha büyük sorunlarla baş başa kalırlar.

Kim olursa olsun, bütün insanlar yanılabilir, unutabilir, dalabilir, eksik veya yanlış yapabilir. Allah’tan başka hiç kimse kusursuz değildir. O yüzden, yüzde yüz emin olmadığımız konularda, çevremizdeki insanlarla görüş alışverişinde (istişare) bulunuruz; bu hem ahlaki bir zorunluluk, hem de ilahi bir buyruktur:

Onların aralarındaki işleri danışmadır (şura, istişare)…” (42Şura/38) Ayet, adeta, “Onların işleri güçleri danışmaktır, istişaredir” diye mesaj vermektedir.

Bu buyruk, aile hayatından eğitime, sosyal ve ekonomik hayattan siyasete, karar merciinde bulunan herkesi kapsar. İstişare etmek, konuyla ilgili konuşmaktır, fikir alışverişinde bulunmaktır.  Aile içinde aile bireyleri her an istişare etmelidir, işyerinde çalışanlar istişare etmelidir, eğitimde eğitim kadrosu ve veliler istişare etmelidir, yönetimin her kademesindekiler istişare etmelidirler. Allah konuşan toplum istiyor, konuşan toplumun barış içinde yaşayacağını, gelişeceğini ve istişare ile işlerin hayırla sonuçlanacağını bildiriyor.

Toplum tüm işlerini konuşarak çözmeli. Her türlü işimiz ve sorunlarımız üzerinde kafa yoracağız ve bunlar üzerinde konuşacağız. Kalkınmanın ve ilerlemenin yolu, konuşmaktan geçiyor. Daha iyiye, daha doğruya ve daha güzele ulaşmanın en önemli formülü bu. Birbiriyle konuşan ailede yetişen çocuklar, daha sağlıklı ve daha karakterlidirler. Birbiriyle konuşan, sorunlarını konuşarak çözen kişiler okulda, işte daha başarılıdır ve daha güven vermektedir.

İdeal olanı yakalamak, dostlarımızla görüş alışverişinde bulunmakla mümkün olur. Hatta yalnızca dostlarımızın değil çevremizdeki konuyla ilgili ve ilişkili insanların görüşlerini de dinlemekle mümkün olur, böylece daha iyi, daha doğru ve daha güzel olana yaklaşırız. Uyarılara ve eleştirilere kulak verenler, kendilerine güvenmekte ve çevrelerine değer vermektedirler.

Vahiyle eğitilmiş olan Hz. Peygamber, denebilir ki güvenilir dostlarıyla ilkesel konular hariç, hemen her işte çok sıklıkla istişare yoluna gitmiştir. Gerektiğinde ondan, diğer insanlarla da istişare etmesi istenmiştir. Hatta bazen beğenmediğimiz insanların görüşlerini dinlemek de sorunların çözümüne katkı sağlayabilir:

“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara nazik davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları affet, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla istişare et. Karar verdiğin zaman, artık Allah’a güvenip dayan. Kuşkusuz Allah, hakka güvenip dayananları sever.” (3/159)

Farklı özellikteki kişileri dinlemek, hesaba katmadığımız durumları dikkate almaya, olaya daha kapsamlı yaklaşmaya ve daha büyük pencereden bakmaya yardımcı olacaktır. Çünkü, ortak aklı işletmek, ne kadar zeki ve akıllı olursak olalım bizi daha mükemmele taşıyacaktır.

İstişareye değer verenler, daha az hata yapacaklarından uyarılara ve eleştirilere fazla muhatap olmazlar. İstişareden kaçınanlar, öncelikle uyarılarla, sonra eleştirilerle karşı karşıya gelirler. İstişareye yanaşmayan kişiliklerin uyarılara ve eleştirilere tahammül etmesi daha da zorlaşır.

Zayıf karakterli kişiler, bazı huylarını veya kötü alışkanlıklarını, kendileri de beğenmediği ve değiştirmek istedikleri halde bir türlü değiştiremeyen tiplerdir. Bunlar, adeta zaaflarının kurbanıdırlar, iradeleri zayıftır. Bir nebze de olsa değişimi başaranlar, zaaflarına yenik düşmeyenlerdir.

Zayıf karakterli kişiler, uyarılardan çok fena huzursuz olurlar. Korkularıyla yüzleşmek istemezler. Korkularını dostlarıyla bile konuşmaktan çekinen bir kişilik, ötekilerden gelen sıradan uyarı ve eleştirilere hiç tahammül edemez. Uyarıları kulak ardı eden ve hatta uyarı sahiplerini düşman gibi gören bir kişinin zaaflarından kurtulması bir tarafa bu zaaflarının daha da perçinleşeceği ve gittiği pek çok yerde bu alarm seslerini duyacağı açıktır. Kendisiyle barışık olmayan kişinin mutlu ve huzurlu olması mümkün olmaz. Kendinden ve başkalarından kaçan bu kişiler ancak kişisel çıkarları için koşar, gerçeklerle yüz yüze gelince kaçarlar:

Size karşı ‘cimri ve bencildirler.’ Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, menfaate düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle incitirler…” (33/19)

Bağnaz kişilikler, sahip oldukları olumlu değerlerin özünü, mantığını, gerekçesini, hikmetini yeterince kavrayamadıkları için her türlü farklılığı ötekileştirirler. Üzerinde oturduğu temellerin bilincinde olan insan, yanlış temeller üzerinde oturduğunu düşündüğü veya buna inandığı insanları bile sağlam olduğuna inandığı zemine çağırır. Çünkü gök kubbenin altında nefes alan her insanın evrenin sahibinin nezdinde anlam ve önemi olduğunu bilir, bunun sonucu ne kendisini özel ve ayrıcalıklı görür, ne de başkalarını. O yüzden başkalarının görüşlerinin de önemli olabileceği veya bununla sınanabileceği olasılığını göz ardı etmez. Diğer taraftan bu gezegende hiç kimse kendisini hiçbir konuda garantide göremez. Kimin, ne zaman, neleri yaşayacağını kimse kestiremez.

Bağnazlıkta en önemli sorun esneme sorunu olmalıdır. Katı, kalıpçı ve şekilci duruşlar farklı seçeneklerin olabileceğine izin vermez. İlkesel olmayan her konuda istişareye yer verilmeli, farklı görüşlerin de anlamlı ve önemli olacağı bilinmelidir.

Herkesin, her şeyden ve herkesten ders alacağı ve bir şeyler öğrenebileceği bilinci, çok güçlü bir kişiliğin göstergesi olmalıdır. (Turgut ÇİFTÇİ)

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir