Beni Olduğum Gibi Kabul Et(me)!

İkili ilişkilerde genellikle taraflar arasında adeta gizli bir sözleşme imzalanmıştır. “Birbirimizi olduğumuz gibi kabul edelim. Beraber gezelim, gülelim, eğlenelim ancak ne olursa olsun birbirimize karışmayalım. Gerekirse beraber başkalarını eleştirelim ama birbirimizi eleştirmeyelim. Yine gerekirse beraber aynı safta olmak kaydıyla biz başkalarını uyaralım ama birbirimizi uyarıp da rahatımızı bozmayalım, huzurumuzu kaçırmayalım. Birbirimizi rahatsız etmeyelim.” Bundan kaynaklıdır ki etraflarında bu üç maymunu oynamayı gerektiren sözleşmeye uymayan kişilere rastladıklarında onlardan sıklıkla şu cümleleri duyarız: “Beni olduğum gibi kabul et (doğru ve yanlışlarımla), ne yaparsam yapayım bana karışma, bana ne yapacağımı söyleme.” Bu ilişkiler; doğallıktan, samimiyetten, dostluktan oldukça uzaktır. Dışarıdan bakıldığında birbirlerine karşı sarf ettikleri sözcükler candan ifadelerdir belki ama ilişkinin temeli sunidir, yapmacıktır, koftur, samimiyetsizcedir, dostluk ve içtenlikten söz etmek pek de mümkün değildir. Çünkü yaşam denen bu yolculukta insan doğru adımlar attığı gibi yanlış adımlar da atar dolayısıyla hayatın doğal akışında eleştiri, uyarı olmazsa olmazdır. Aksi ilişkiler de haliyle doğallıktan uzak olur.

“Beni olduğum gibi kabul et (doğru ve yanlışlarımla), ne yaparsam yapayım bana karışma, bana ne yapacağımı söyleme.” anlayışı şunu söyler: Bataklıkta da olsam, bırak batayım; uçurumun kenarında da olsam, bırak düşeyim. Yani bu anlayıştaki kişiler aslında kendi kısa süreli rahatlıkları için karşı taraftan duyarsızlık beklerler. Karşı tarafın körmüş gibi davranmasını isterler. Bu kişiler değişime ve gelişime, doğrulara kapalıdır. Kulakları hakikatin sesine sağırdır. Gözleri gerçeklere kördür.

“Onların kalpleri vardır, gerçeği kavramazlar. Gözleri vardır, görmezler. Kulakları vardır, işitmez/nasihat alazlar.”  7-Araf/179

“Yapmakta oldukları münker (çirkin) işlerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!”  5-Maide/79

Olması gereken uyarılmaktan ve uyarmaktan, eleştirilmekten ve eleştirmekten korkmamaktır. Uyarı ve eleştiriler kişilerin kendi eksik ve yanlışlarını görmesine, dışarıdan bir gözün objektif değerlendirmesine ve bu ölçüde insanın kendisine çekidüzen verebilmesine, dolayısıyla gelişmesine olanak sağlar. Bu sese kulak verenler için aslında bu bir fırsattır. Çünkü İslam, Müslümanlara “Ne olursan ol gel” demez. Kaba tabirle “Adam ol da gel” der. Kur’an’ın gönderiliş amacı da zaten budur: Bir beşer olarak doğmuş bizleri, kötü/yanlış işlerden ve davranışlardan sakındırmak. Bizlere; ahlak, dürüstlük, merhamet, adalet, sağduyu, sorumluluk bilinci… gibi donanımları kazandırarak erdemli, ideal insanı meydana getirebilmek.

” ‘Beşer’ olarak doğulur, fakat ‘insan’ olmak aşamalı bir süreç ifade eder.” İnsanın Dört Zindanı – Ali Şeriati

Eleştiri konusunun önemli bir noktası vardır: yola çıkış niyeti. Niyetiniz; karşı tarafın açığını kollayarak ilk fırsatta bunu gözüne sokmak, karşı tarafı değersizleştirerek kendi değerinizi yükseltmek (yükselteceğinizi sanmak) ise uyarı ve eleştirileriniz “yıkıcı” olur. Karşı tarafı sadece rahatsız etmek ile kalır. Aradaki kin ve nefreti arttırmaktan başka bir işe yaramaz.

Dostane bir ilişkide ise taraflar birbirlerinin açıklarını aramak, kuyularını kazmak niyetinde değillerdir. Birbirlerinin iyiliklerini istedikleri için yanlışlarını gördükleri zaman onlar adına endişelenirler. Atılan bir yanlış adım fark edilmez ve o yanlıştan dönülmez ise sonraki adımlarının onlara hayırlı şeyler getirmeyeceğinin ve daha büyük yanlışlara sürükleyeceğinin bilincindedirler. Düşünce ve tutumlarını değiştirmez ise başına kötü şeyler geleceğini öngörür ve bu öngörüden doğan korkularını dile getirirler. Bu; karşı tarafa değer verildiğinin, onun önemsendiğinin, onun için iyi dileklerde bulunulduğunun ve iyi bir gelecek temenni edildiğinin göstergesidir.

“Siz insanlığın iyiliği için yetiştirilmiş hayırlı bir topluluksunuz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız ve Allah’a inanırsınız…”  3-Ali İmran/110

“Ey örtüsüne bürünen! KALK ve UYAR!”  74-Müdessir/1,2

“O kullarım ki, söylenen her sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar. İşte Allah’ın dosdoğru yola eriştirdiği bunlardır ve gerçekten de aklı başında olanlar bunlardır.”  39-Zümer/18

Kibirli kişilikler ise dostane bir yaklaşımla yapılan uyarılardan da rahatsızlık duyarlar. Muhatabı içten içe bir çekememezlik içindedirler ve onunla bir yarış halindedirler. Ondan gelen uyarıları dinler, değerlendirir, üzerine düşünür ise kendi hanelerinden puan eksilip karşı tarafa puan yazılacağını, bu yarışta kendilerinin mağlup olacağını düşünürler. Çünkü onlar için en önemli şey “en iyi, en mükemmel görünmektir” (En iyi ‘olmak’ değildir. En iyi olmak için çabalamak yerine, en iyi ‘görünmek’ için çabalarlar. Karşı tarafı kıskançlık nedenlerinden başlıcası onların bazı konularda kendilerinden daha iyi olmalarıdır. Zaten o konuda kendileri de iyi olmak için çabalasalardı ortada kıskançlık faktörü kalmayacaktı.) Dolayısıyla kibirli kişilikler yanlışlarının söylenmesinden, uyarılmaktan fena halde rahatsızlık duyarlar. Kendi çöplüklerinde, kendi hallerinde yaşamaktan memnunMUŞ gibi yaparlar.

Ayrıca bu kişiler genellikle kendileri uyarılmak istemezken konu başkaları olunca kıyasıya eleştirir, en ufak bir hatayı kabul etmez, karşı tarafa yaşamı dar ederler. Esasında uyarıdan rahatsız olanların kendileri de başkalarına karşı uyarıcı olmamayı seçerlerse samimi olduklarını düşünürüz. Ancak şu bir gerçektir ki yukarıda da bahsettiğim gibi hayatın doğal akışında uyarı kaçınılmazdır. Örneğin sıraya girmeyen bir vatandaş birçok kimse tarafından uyarılır, uyaranlar kendi haklarını savunmak için bunu yaparlar… Uyarıdan rahatsız olanlar da kendi aleyhlerine oluşacak durumlarda uyarıcı olacaklardır ve oluyorlardır. Öyleyse neden uyarıya karşı bir duruş içindedirler? Bunun tek cevabı vardır. Kendilerinin tam olarak sorgusuz bir hayat yaşamaları gerektiğine inanmaktadırlar. Bu tür insanlar kendileri tam sorumsuz, hiç sorgusuz yaşarken başkalarına yaşamı zindan ederler. Aynı zamanda uyarılmak sayesinde elde edecekleri daha insancıl bir yaşam, daha doğru bir bakış, daha adil bir dünyayı ellerinin tersiyle itmektedirler. Kişinin eksiklerini fark etmesi, iyileşmesi kendi lehine olacak bir durumken, kibirlenerekkör kalmayı tercih edenler hem kendi yaşamlarını hem de ilişkide olduklarının yaşamlarını çekilmez kılarlar.

“Yeryüzünde kibirlenerek yürüme; çünkü ne yeri yarabilirsin, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.”  17-İsra/37

“Kibirlenerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.”  31-Lokman/18

Gamze Çifçi

https://okudusunsorgula.blogspot.com/2018/08/ikiliiliskilerde-genellikle-taraflar.html

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir