Tembellik, Her Türlü Kötülüğün Anasıdır

TEMBELLİK, HER TÜRLÜ KÖTÜLÜĞÜN ANASIDIR!

Tembellik bencilliği; bencillik kibri; kibir gösterişi, yalanları ve riyakârlığı; riyakârlık korkuları; korkular ise kıskançlığı tetikler, artırır ve büyütür.

Tembellik başarısızlığa, başarısızlık kıskançlığa, kıskançlık bencilliğe, bencillik sorumsuzluğa, sorumsuzluk güvensizliğe, güvensizlik riyakar (gösteriş budalası) davranışlara, riyakarlık (gösteriş budalalığı) zamanla kibirli davranmaya, kibir başkalarını küçümsemeye ve ikiyüzlülüğe, tüm bunlar ise sık sık uyarılara muhatap olmaya neden olur. Uyarılar zamanla kaçıp uzaklaşmaya, nefrete, kindarlığa ve düşmanlığa sürükler. Tüm bunların sonucunda; aldırmaz, aymaz, duygusuz, duyarsız, dengesiz, arsız ve düzenbaz bir kişilik ortaya çıkar.

Tembel insanlar, ciddi anlamda çalışmadıkları veya en azından tükettikleri kadar bile üretmedikleri için emeklerinin karşılığı az olur, düşük olur. Örneğin, tembel olan kişi öğrenci ise, 100 üzerinden 50-55 gibi düşük bir not alır. İşyeri sahibi ise, işyerini geç açıp erken kapadığı veya işine ve müşterilerine yeterince özen göstermediği için kazanımı düşük olur. Tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorsa, yeterince çalışmadığı için elde ettiği verim az olur.

Fazla üretmeyen insan, bırakın, paylaşıp yardımlaşmayı, elindekinin kendisine zor bela yettiğini görünce, elindekine dört elle sarılır, eli sıkı olur, cimri ve bencil olur. Kendi ben’ine gereğinden fazla anlam yükler. Diğer taraftan başkalarının başarıları onu rahatsız eder. Bu kez kendisini ifade edecek başka alanlar arar. Başka uğraşlarla, eksantrik (tuhaf) ve ekstrem (aşırı) tutum ve davranışlarla, esprileriyle farklı olduğunu hissettirmeye çalışır. Fiziğinin, yüzünün gözünün, elinin ayağının, saçının başının veya sesinin güzelliğiyle öne çıkmaya, şirin görünmeye çaba harcar. Giysilerinin veya aracının markasıyla, babasının mesleğiyle, geçmişiyle övünmeye çalışır.

Esasında övünmek veya başkalarını küçümsemek için hep bir nedeni vardır. Ailesi, soyu sopu, memleketi, oturduğu mahalle bile övünme vesilesidir. Irkı, rengi üstünlük vesilesidir. Başkalarını küçümsemek, onlara üstten bakmak için hep bir nedeni vardır.

Oysa insan; zorbalıklara ve bozgunculuklara, kötülüklere ve haksızlıklara, iftiralara ve yalanlara karşı mücadele vermeli; dürüst, adaletli, merhametli, sorumlu davranışlarıyla kendisini ortaya koymalıdır. Onu asıl değerli kılacak olan farklılık, bu değerlere olan bağlılığı ve çalışmasıdır. O, güvene dayalı ilişkiler yerine, güce ve görüntüye dayalı ilişkileri yeğlememelidir.

Böyle olmayınca üstten bakan, hiçbir değer üretmeyen, güvene dayalı ilişkileri küçümseyen, kibirli insanlar, konuşamazlar, emrivaki işler yaparlar. Muhataplarından sadece itaat beklerler. Onlara itiraz edilmesi veya farklı görüşlerin söylenmesi onları çıldırtır. Kendilerine hayranlıkları ve egoları öylesine yüksektir ki kendilerine aykırı görüşlere tahammül edemez, küplere binerler, anında iletişimi baltalarlar.

İnsanları küçümseyen, benmerkezci yaşayan kibirli kişiler, bu tutumlarından dolayı toplumda sıcak karşılanmaz. Bunun sonucu onlar da toplumda yer edinmek için yapay ve yapmacık söz ve davranışlarla, belki farkında olmadan sık sık yalana başvururlar. Sözleriyle, tutum ve davranışlarıyla bir türlü doğal olamazlar. Sahte tutumun ve yalanların açığa çıkması, onlardaki korkuları tetikler. Korkular; insanı gereksiz tedbirler alma, içine kapanma, kendini ifade edememe, kendini ispatlama ve insanlara yaranma gibi onunla ilgili bir yığın sorunu gün yüzüne çıkarır. Kısaca kibir, riyakârlığı da beraberinde getirir. Korkular ise kıskançlığı tetikler.

Bu sorunlardan kurtuluş için insan, öncelikle yersiz korkulardan sıyrılmalı ve güvenilir (iyi) insanlara güvenmeli.

Fırtınalı havada evinden dışarı çıkmaktan korkan birinin, korkmasını anlayabiliriz. Ama açık havada bu kişinin doğaya güvenmesi gerekir. Açık havada doğa, bu kişiyi içine çekip yutmayacaktır, rüzgâr da onu uçurup bir yere atmayacaktır.

İnsan, her gün yanından geçtiği ve bildiği denize güvenmelidir; evet, gemiler de dahil herkesin ve her şeyin yüzdüğü denize güvenmeli. Denize yüzmek için giren kişi denize güvenmeli; denize güvenmeyen kişi çırpınıp durur, çırpındıkça boğulma tehlikesi daha da artar.

Sosyal hayat da böyledir. Benmerkezcilikten sıyrılmadan ve güvenilir (iyi) insanlara güvenmeden sosyal ilişkileri güçlendiremeyiz.

Korku psikozuyla yaşayan bireyler, iççözülme yaşamadan ve bu çözülme durumunda tutunacakları sağlam kulpları olmadan yersiz ve saçmasapan korkularından kurtulamazlar. Kibir abidesine dönüşmüş kişiler, adeta çözülmemiş buzdağı (aysberg) gibidir. Gerek bu kişiler ve gerekse de çevrelerindeki insanlar, zaman içerisinde bu çözülmeye ve sağlam kulpa tutunmaya yardımcı olmazlarsa, bir bütün olarak eriyen o buzdağının selleri arasında boğulup giderler.

İnsan, yersiz kaygı ve korkulardan kurtulunca, yalana gereksinim de kalmaz. Çünkü güven ortamında insan doğal ve doğru olur; doğru insanlara güvenir ve kendisine güvenilir. Yalanlara son verince, küçümseyici bakış da anlamını yitirir. Çünkü her insandaki farklı özelliği ve güzelliği görmek, insana emeğinden dolayı verilen değerden dolayıdır. Bu niyetle yola çıkılırsa, kendisinde yetersiz bir durum olsa bile, onu geliştirip güçlendirmek, değerli özellikler varsa, onları kendimize adapte etmek gibi bir tutum içine gireriz.

NASIL BİR TOPLUM OLDUK!

Aramızda öylesine bencil insanlar var ki!

❂ Otobüse veya metroya biniyor, 2-3 kişilik yeri kaplamak istiyor.

❂ Aracını öyle boş yere park ediyor ki önüne de, arkasına da kimse park edemez.

❂ Aracını ta caddenin ortasında bırakıyor, tam bir trafik keşmekeşi… Bekliyorsun, bakıyorsun ki elinde bir paket sigarayla bir adam marketten çıkıyor ve aracının kapısını açıyor. Sigara almak için aracını caddenin ortasına bırakmış.

❂ Bakıyorsunuz biri yanındakiyle konuşuyor; 100 metre ötedeki insanlar onu duyabiliyor.

❂ Dairesinde çıkardığı ses, alttaki komşuyu da, üstteki komşuyu da rahatsız ediyor.

❂ Balkonundan aşağıya öyle şeyler atıyor ki akıl alır gibi değil!

❂ Basit bir uyarıda, anında kendini kaybediyor!

❂ Piknik yapıyor, arkasında çöplük bırakıyor.

❂ Çocuk yetiştiriyor, adeta canavar büyütüyor.

Ne kirlilik, ne gürültü, ne haksızlık umurunda!

Hoşgörüsüz, saygısız, sabırsız insanlar yığını…

Bencilce yaşamayı tercih etmek de bir seçenek… Ama sorumlu insanın düşünce ve inanç haritasında bencilliğin üzeri kırmızı çizgiyle çizilidir. Çünkü dünyada yaşanan haksızlıkların ve hukuksuzlukların arkasında bencilce yaşama tercihi ve bu tercihi savunmak yatıyor.
“Tembellik, bencillik, kibir, riyakarlık, değerbilmezlik, hırs ve ihtiras” gibi olumsuzluk özelliklere kendisi sahip olduğu halde, başkalarından bunlardan vazgeçmesini beklemek, elbette bir tutarsızlık ve samimiyetsizliktir. Asıl sorun, bu olumsuz tutumlara karşı olanlarda değil, bunların gündeme getirilmesine ilgisiz kalmak veya bundan rahatsız olmaktır.

Zaten aça, yoksula, düşküne, kimsesize, yaşlıya, hastaya, yaşlanan anne-babaya, akrabaya, doğadaki tüm canlılara ve doğaya bencilce yaşamı tercih eden biri, zarardan başka onlara ne verir ki!

Nitekim dinin ‘günah’, hukukun ‘suç’, ahlakın ‘kötü’ diye nitelediği söylem ve eylemlerin arkasında, çoğunlukla tembellik, bencillik, kibir, riyakarlık, değerbilmezlik, hırs ve ihtiras gibi gitgide büyüyen kötü düşünce ve tutumlar yatmaktadır.

DOĞRU İNSAN ÇÖZÜM PEŞİNDE OLUR!

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir