Din, Hayattan Nasıl Çekilir ve Kula Kulluğa Nasıl Dönüşür?
DİN, HAYATTAN NASIL ÇEKİLİR VE KULA KULLUĞA NASIL DÖNÜŞÜR?
Peygamber döneminden sonra ortaya çıkan yorumlar ve uygulamalar, dine dönüşünce…
Din, önce, çeşitli nedenlerle ve ihtiyaçlarla, yüzlerce yıl içinde üretilmiş ilave hükümlerle; sayısız emirlere ve yasaklara, kısaca kurallara boğuluyor. Daha sonra ise insan ürünü olan bu sayısız kurallara, ‘dönemsel veya bölgesel yorumlar ve görüşler’ demek yerine, ‘DİN’ deniyor. Bunun sonucu olarak halk, dini öğrenmek için profesyonel din adamlarına ihtiyaç duyuyor.
Bir süre sonra, sayısı belirsiz olan, bu kadar çok kurala uymak oldukça zorlaşıyor, hatta imkansızlaşıyor. Neden?
Çünkü, “Yalandan talandan, cana kıymaktan, haksızlıktan ve zorbalıktan uzak durun vb.” evrensel temel ilkeleri ortaya koyan ilahi buyruklar ile, dönemsel veya bölgesel üretilen “dişleri misvakla fırçalayın; Kur’an’a abdestli dokunun; eve sağ ayakla ve tuvalete sol ayakla girin; şalvar giyin ve sarık takın vb.” insani kuralların önemi, değeri ve ağırlığı birbirine eşitleniyor.
Zamanla bilgisayar, TV ekranlarındaki ve flash belleklerdeki Kur’an’a ait Arapça yazılara abdestli dokunulup dokunulmayacağı çelişkisi yaşanıyor.
İnsanlar, kendilerinin ve çevrelerinin gerçek sorunlarına odaklanıp, onlara hayati çözümler aramak yerine, sürekli akıllarında fikirlerinde, “Aman yanlış yapmayayım, sağ ayakla eve, sol ayakla WC’ye girmeliyim” gibi kuralların işlemesi için, bu ve benzeri kuralları kafalarında canlı tutuyor ve yaşamın sahiliğinden kopuyorlar.
Kişiliğine karakterine, hak ve adalet duygusuna bakmadan sarıklı ve şalvarlı insanların, ‘tam Müslüman’; sarıksız ve şalvarsız insanların ise, ‘yarı/çeyrek Müslüman’ olduğu mesajı işleniyor.
Diğer taraftan bu insanlar, sarıksız ve şalvarsız insanların daha dürüst, daha güvenilir ve daha sorumlu olduğuna tanık olunca, iç çelişki yaşıyor. Misvaklar, diş temizleme aracı olmaktan çıkarılıp ibadet aracına dönüştürülüyor. Giysiler, insanı soğuğa ya da sıcağa karşı koruyan ve toplumsal işlerin sağlıklı yürümesinde kullanılan doğal kıyafetler iken; salt sevap kazanmakta kullanılmaya çalışılan birer araç işlevi görüyor.
Bir de yetmezmiş gibi, efendiler icat edip kurtuluş yolunun onlara bağlanmaktan geçtiği iddia ediliyor. Böylece insana, “Aracılık (şefaat) olmadan kurtuluş mümkün değildir” mesajı veriliyor. Bunun sonucu, ‘kutsal kurtarıcılar’ (!) ihtiyaç doğunca, toplumda sömürgen ve kemirgen ‘yapay kutsal aracılar’ türüyor.
Tüm bunların sonucu ne mi oluyor? Temel hakları esas alan ‘gerçek din’ yaşanmaz hale geliyor.
Sonuç olarak Dünya’da, hem din istismarcılarına sahte iş kapısı yaratılıyor, hem halk onlara muhtaç ediliyor, hem de ahiret adına halkın geleceği ve umutları, oluşturulan bu yapay kutsal sınıfa bağlanıyor; bu kutsal görülen sınıfa körü körüne, daha da sıkı tutunsunlar diye bu kişilerin elini eteğini öptürme seansları düzenleniyor. Onların borazanları ise, halka ait tüm ortamlarda sabah akşam bunların propagandasını yapıyor.
Eee, bunların sonucunda insanın değeri, bu kutsal görülen kişilere ait eşyalar, hayvanlar ve atıklar kadar bile olamıyor.
İşte Hz. Peygamber (as)’in, kendileriyle mücadele ettiği Yahudi ve Hıristiyan din istismarcıları tam da böyleydi.
Turgut Çiftçi
Eğitimci-Araştırmacı / Türkiye
Turgut Çiftçi son yazıları (Hepsini Gör)
- Çocuk ve Ergen Gelişimiyle İlgili Öğrenme Kuramları - 26 Ocak 2021
- Akıl – Duygu Bütünlüğü - 04 Aralık 2020
- Din ve Büyü –Bilgi ve Güç - 02 Kasım 2020
Çok güzel özetlemişsiniz. İnsanı, insanca yaşamaktan soğutan yüzlerce kural ilave edilmiş maalesef.
Çöl şartlarında kumdan, tozdan, güneşten korumak için takılan örtü, İslam’ın birinci simgesi yapılması gibi.
Saygılar.