Dua, Namaz ve İbadet

1-İNSANI DUAYA GÖTÜREN NEDENLER

* İnsanlık var olduğundan beri, kendi iç dünyalarında, hayatı, ölümü ve ölüm sonrasını anlamlandırma arayışlarında, insan ilişkilerinde, fiziksel rahatsızlıklarında, doğayı tanıma gayretlerinde, doğal afetlerde, ekonomik sıkıntılarda, fizyolojik(bedensel) ve psikolojik(ruhsal) ihtiyaçlarında, savaşlarda, barınma ve korunma gereksinimlerinde çözümler ve çareler ararken, diyebiliriz ki oldukça sıklıkla çok büyük çaresizlikler içinde yaşamıştır.
* Bir gün aç kalsak, susuz kalsak, uykusuz kalsak, tehdit edilsek, o kadar çaresiziz ki! Yiyecek, içecek bulamasak, uyuyacak yer veya vakit bulamasak, ya da bulsak bile yememiz, içmemiz veya uyumamız engellense, ne kadar da çaresiziz! Bir yakınımızı kaybetsek, ne kadar da zor durumdayız! Artık onu geri getirmemiz olanaklı değildir. 
* Biraz gözünüze odaklanın; dünyaya açılan iki penceremiz… Biraz da kulaklarınıza… Dünyayı dinleme cihazlarımız… Beyninize odaklanın; verileri işleme makinemiz… Her şeyimiz… Organlarımızla ilgili sorunlar yaşadığımızı varsayın. Tıp, bir yere kadar çözüm getirebilmiş ve daima bir yerlerde tıkanmıştır. 
* Tıkandığı yerlerin sayısı o kadar çoktur ki! Sadece AIDS ya da değişik kanser türleri diye anlamayın. Romatizmadan bel ve baş ağrılarına, damar tıkanıklığından nedeni bilinemeyen ağrılara… Problemlerimizin bir kısmı çözülse de, kafamız rahat etmemekte, ağrılarla yaşamayı öğrenmek zorunda kalmaktayız. Sosyal yaşamda da böyledir; ne kadar uzmana gidersek gidelim, sorunların bir bölümünü çözebilirken, bir kısmında da tıkanıklık yaşamaktayız. Çözümler arayarak sorunlarla yaşamayı öğrenmekteyiz.

2-ZORDA KALAN İNSANLAR NELERE BAŞVURUYORLAR?
* Başı sıkışan hemen herkes, problem çözülemeyince farklı yollar ve yöntemler peşine düşmüştür: Kimisi doğadan yararlanarak; bitkilerle ve kaplıcalarla çözüm arayışına girerken, kimisi de taşlarla, madenlerle, ağaçlarla, hayvanlarla, tütsülerle işini halledebileceğini düşünmüştür. Hatta tükürük ve sidikle tedavi arayışları bile denenmiştir. 
* Kimileri okuyarak, kimileri okuduklarını yazarak, kimileri yazılan bu muskaları üzerinde taşıyarak kurtuluşu ve kötülüklerden korunmayı amaçlamışlardır. 
* Kimileri cinlerle irtibata geçtiğini, bir büyücü veya medyum olduğunu söylemiş ve bu sayede her türlü problemi çözebileceğini iddia etmiştir. 
* Kimileri birtakım gök cisimlerinin kişinin doğum gününden itibaren onun yaşamı üzerinde etkili olduğunu savunmuştur. Hatta bunun sonucunda; yıldızı yükseliyor, yıldızı düşüyor, yıldızı kayıyor, yıldızı barışık, yıldızı düşük, yıldızı parlak, yıldızı sönük gibi deyimler türemiştir. 
* Kimileri kişinin tüm problemlerinin bir aynada, suda, el ayasında veya içtiği kahvenin telvesinde ya da iskambil kağıdında görülebileceğini sabuklamıştır. 
* Kimileri başına gelenleri, nazarlı, uğurlu veya uğursuz diye niteledikleri kişilere, eşyalara, sayılara veya yerlere bağlamıştır. 
* Kimileri yeryüzünde yaşayan ya da ölmüş birtakım ermişlerle ve evliyalarla, onların türbelerini ziyaret ederek sorunlarının çözülebileceğine inanmıştır. 
* Ziyaret için özel günler tertiplemişler, saatlerce ve günlerce orada kalmışlar, sabah akşam dua etmişler ve orada adaklar adamışlardır. 
* Kimileri de sorunların çözümünün, kurtuluşun Allah’ın gö(revle)ndirdiği Hızır, Mehdi, Mesih ve İsa gibi kişilerin gelmesine bağlı olduğunu iddia etmiştir.
* İnsanın tek başına tıkandığı çözümsüzlüğe çözüm arayışı, meşru ve gayri meşru kazanç kapıları, yeni iş kolları ve sektörler doğurmuştur. 
* Taşlar, madenler ve hayvanlarla tedavi arayışının yanı sıra, muskacılık, büyücülük, astroloji, falcılık, türbecilik ve yatırcılık, kurtarıcı beklentileri gibi gerçekdışı anlayışlar insanlara umut kapıları gibi görünmüş, bu anlayış, onları hem madden hem de manen sömürmüştür. Bunlar, insanların sorunlarını çözmek bir tarafa, sorunlarını daha da büyütmüştür. 
* İstismarcı şarlatanlar, bu yolla, büyük miktarlarda para ve güç kazanmışlar, zavallı kadınların bedenlerini, erkeklerin servetlerini kullanmışlar, toplumda gizliden gizliye iç çatışmaları körüklemişler, siyasi iktidarları etkilemişlerdir. Bu tip inançlarla bir şeyler veya birileri varoluşundan(doğuştan) itibaren lanetlikmiş ya da ilahmış gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.

Maalesef din konusunda halkın kafa karışıklığı, genel olarak onu yanlış tanımaktan kaynaklanıyor. Bunun temel gerekçesi, İslam’ı, Kur’an’ı merkeze alarak, ahlak odaklı rasyonel anlamak yerine geleneklerden, pagan kültürlerden beslenerek okumaktır.
İslam’ın bütün buyrukları, hak ve adalet eksenlidir. Hak ve adalet ise ahlak odaklıdır. 

Namazı ele alalım…
Tabii ben geleneksel kalıpları değil Kur’an’da vurgulanan namazı ele alacağım…

A- İBADET: 
Türkçeleştirelim: Kulluk etmek, koşulsuz bağlanmak, kendini adamak…

İbadetle ilgili Kur’an’da kullanılan birkaç cümle kalıbına bakalım…
* “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin/ koşulsuz bağlanmayın.” 2/83; 11/2, 26; 12/40; 17/23; 41/14; 46/21
* “Yalnızca Allah’a kulluk edin ve hiç kimseyi ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın.” 2/83; 4/36; 6/151; 17/22-23
* “Yalnızca Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.” 7/59,65,73,85; 11/50,61,84; 23/23,32

Ne diyor Allah? 
1- Allah’tan başkasına, yani kula kulluk etmeyin. 2/83; 11/2, 26; 12/40; 17/23; 41/14; 46/21
Öncelikle, “Allah’tan başka ilah yoktur” “Allah’a ortak koşmayın” “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin” ifadelerindeki yaygın olumsuzluklar, insanları palavralardan ve saçmalıklardan uzak tutmak içindir.

Bundan rahatsızlık duyan var mı? Kula kulluk etmek isteyenlere, Mahzuni ve Orhan Gencebay cevap versin. 

2- “Yalnızca Allah’a kulluk edin.” 2/83; 4/36; 6/151; 17/22-23
Lütfen 2Bakara/83-85 arasını okuyun.
Lütfen 4Nisa/36-38 arasını okuyun.
Lütfen 6En’am/151-153 arasını okuyun.
Lütfen 17İsra/22-39 arasını okuyun.

Bu ayetlerde kulluğun kapsamına giren konuları göreceksiniz. Tamamı, ahlaki erdemler… Allah, “Dürüst olun, adil olun, haksızlıktan hırsızlıktan, yetim hakkından uzak durun, cana kıymayın, zina etmeyin, bilgisizce davranmayın, anne-babaya iyi davranın, açı yoksulu gözetin” diyor.

Kişi, bu ahlaki erdemlere uyunca Allah’a kulluk etmiş oluyor. Kur’an’daki buyrukların %90’ı yalnızca bu ayetlerde geçiyor. Din, bu demek. 

Kulluk nedir? Birinin her türlü isteğine uymaktır. Peki, Allah’ın istekleri nelerdir? Yukarıdaki yerlerde verilenlerdir. Lütfen o numaralarda geçen ayet meallerini Word dosyası taşıyınız ve dinin, ya da ilahi buyrukların neler olduklarını görünüz.

Peki, insanlar kulluktan (ibadetten) ne anlıyor? Yalnızca ve özellikle namaz kılmak ve oruç tutmak. Bu arada, namaz sözcüğüyle ibadet sözcüğü, yalnızca 20/14’de ilişkilendiriliyor. 

3- Allah’ın emrine aykırı isteklerin doğru olduğuna inananlar o iddia sahiplerini ilahlaştırmış ve onlara kulluk etmiş oluyorlar. Sözgelimi, cana kıymanın, çalmanın, haksızlığın iyi bir şey olduğuna inananlar O’na şirk koşmuş oluyor.

“Allah’a kulluk edin” buyruğunda baskın anlam, “O’nun buyruklarına uyun”dur.

Nerde övgü isteği?

B- NAMAZ VE DUA
Namazı merak mı ettiniz? Kısaca anlatayım. İnsanların sıkıntıları, sorunları ve çaresizlikleri bitiyor mu? Hayır. Bunun için mitolojik unsurlarda çözüm arıyorlar mı? Bu yaygın mı? Evet. Hem de tüm dünyada. Uğurlu eşyalarla, fallarla, türbelerle, okuyup üflenmelerle, büyücülerle çözüm arıyorlar.

Allah’ın bildirdiği ilkeler ve değerlere (ahlaki erdemlere) uygun davranan insanlar, O’nun kendilerine yardım edeceğine de inanırlar. O’nun belirlediği vakitlerde, sistematik bir şekilde dua ve niyazlarını O’na bildirirler. Bununla moral depolarlar, gündelik enerjilerini yaptıkları doğrulardan ve Allah’la olan ilişkilerinden alırlar. Gerçek namazı kılmayanlar da bu ihtiyaçlarını mitolojik unsurlarla telafi ederler.

Allah, yalnızca buyuran ve emreden değil aynı zamanda kendisine inananları gözleyen ve doğru yapanlara destek verendir. Namazla Allah, bir övünme içine girmiyor. Kendisine inananlarla bağını güçlü tutuyor. Bilinçlice namaz kılan insanlar, Allah’a isteklerini bildiriyor, O’nunn verdiklerinden dolayı O’na memnuniyetlerini ve şükranlarını sunuyorlar. Teşekkür etmek, değer bilmektir, kadirşinaslıktır, medeni olmanın da önemli bir göstergesidir.

C- ANMAK
Allah’ı anmak ne demek? Gelişmiş toplumların bilgi ve literatür bilgisi geniştir. Din, yetişkin ve yerleşik insanların işidir. Din; çocuklara, kafasını kullanmayanlara, yerleşik hayata geçmeyenlere oldukça sınırlı hitap eder. Onun temel amacı, kentli (köylünün karşıtı değil) insan inşa etmektir.

Anmak ne demektir?
“Beni anmak yüzümü görmek değildir, eserlerimi yaşatmaktır” cümlesinde veya “Dün seni andım” cümlesinde anmak, bir kişinin adını, belli sayılarla tekrarlamak değildir veya yüzünü anımsamak da değildir, birini anmak ondan bahsetmektir. 

Allah, kendisine fiziksel bir özellik atfetmediğine göre O’nu anmak, Kitab’ında bildirdiği ahlaki erdemleri hatırlamak, onları unutmamak ve O’nun her an her yerde olduğu bilincinde olmaktır. Doğru işler yaparsam O’nu yanımda hissetmemdir, bilmemdir, buna inanmamdır. Yanlış yaptığım, birine zarar verdiğim zaman bunun yanlış olduğunu bilmem, O’nun da bunun farkında olduğunu bilmem ve O’nun desteğini çekeceğine inanmamdır.

Bu bir bilinçtir

Ayrıca bu kadar güçlü iletişim içinde olduğum, kendisine yüzde yüz güvendiğim birini övmenin kime ne sakıncası var?

Sahi, Allah’ı yüceltince içinizden kendisini küçümsediğimi düşünen var mı?
Allah’tan bahsedince onuru kırılan var mı?


Kur’an’da namaz hakkında;
“SALATI İKAME EDİN” denir. 2/43,83,110; 4/77,103; 6/72; 7/29; 22/78; 24/56; 30/31; 73/20
Ayet numaralarının hepsini verdim. Bu arada, infak ve zekat verin ifadesi en az 200 yerde geçer. Bununla şunu demeye çalışıyorum. Dinli-dinsiz herkesin dinde bir numaraya oturtmaya çalıştığı namaz, Kur’an’da üçüncül buyruk olarak yer alır.
1. Doğru düşünce ve doğru inanç: Şirkten uzak durmak
2. Ahlak ve insan ilişkileri, dürüstlük, hak ve adalet
3. Namaz ve zekat,… vd.
4. Oruç ve hac, … vd.

“Biz İsrâil oğullarından ŞÖYLE SÖZ ALMIŞTIK:
* “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, 
* Anaya-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, 
* Namazı kılın, zekâtı verin!” 
Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz; hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.” 2Bakara/83.

* Allah’a kulluk (ibadet) edin ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. 
* Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve anlaşmalı hizmetlilerinize güzellikle davranın. 
Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (4Nisa, 36)

“SALATI İKAME EDİN” ifadesi;
a) Salat, kişinin kişisel ve toplumsal destek anlamı dışında ‘namaz’ anlamı da var. Halk yalnızca bunu biliyor. Namaz ne yapılacak? 
İkame edilecek.

İkame ne demektir? İki temel anlamı var:
1. Yerine koyma, yerine kullanma (Ekonomide, siyasette, hukukta “İkame Politikaları” var; daha önceki politikaları ve uygulamaları beğenmiyorsanız onun yerine daha iyi bir politika ve uygulama getirme işidir. )
2. Ayağa kaldırma, ayakta durdurma (Çökmüş, pasifize olmuş, ümidini kaybetmiş birini harekete geçirme, aktif hale getirme, ayağa kaldırma)

Şimdi, burdan namazı ikameyi ele alalım…
1 – İnsanların hayatlarında namaz yerine geçebilecek, ancak onlara bir yararı olmayan ve belki zararı olan başka uygulamalar (büyücüye gitmek, türbelere gitmek, muska takmak, uğurlu sayılardan ve eşyalardan medet ummak, kutsal günlere ve gecelere umut bağlamak, okuyucuya ve şifacıya gitmek) vardır; namaz onun yerine geçecektir. O yanlış uygulamalar, ancak onun yerine geçebilecek daha anlamlı bir uygulamayla ortadan kalkacaktır. İlkel putperestlikte kişi, işine gitmeden veya sabah kalkınca putunu ziyaret eder, onu kutsar, ondan niyaz eder, ona takdimeler sunar, akşam işten dönünce veya yatmadan önce aynı işlemleri yapar. Günümüzde de insanlar ne kadar modern havasında olsalar da hepsi olmasa bile önemli bir kısmı hurafe ve batıl inançlardan kurtulamaz.
2 – İnsanların namaz yerine uyguladıkları bu saçma sapan uygulamalar, onu daha çıkmaza sürüklemiş, daha umutsuzluğa götürmüş, onları pasifize etmiştir. Yeni uygulamayla, Allah’tan başka kimseden medet beklemeden, kimseye madden ve manen borçlu olmadan onun zaten var olan gündelik sıkıntısını çözecektir.

YANLIŞ YERLERDEN VE YANLIŞ KİŞİLERDEN MEDET BEKLEMEK YERİNE YALNIZCA ALLAH’A YÖNELMEYİ HEDEFLEMEKTEDİR:
Dua veya namaz, insanın tek başına tıkandığı çözümsüzlüklerde büyücülerden, falcılardan, medyumlardan, uğurlu veya uğursuz nitelemelerden, türbelerden medet beklemek yerine yalnızca Allah’tan yardım istemeyi amaçlamaktadır. Bununla kişi, gerçekdışı yollara başvurmayacak, evrenin sahibiyle bağlantı kuracak, O’ndan güç alacak, O’nun yardımıyla problemi çözebileceğine inancı güçlenecektir.
Allah’a inananlar, belli vakitlerde belli bir disiplin içinde, kendi sorunları ve sıkıntılarının çözümü için Allah’a dua ederek O’na taleplerini bildirirler. Allah’ın kendilerine, çevrelerine, tüm evrene sağladığı lütufları dile getirirler ve bundan dolayı şükranlarını bildirirler. 

DENİLİYOR Kİ:
“Allah merkezde yer alır.” Sahi nerde yer almalıydı? Bizi ve tüm evreni yaratanın O olduğuna inanıyoruz. Verdiği nimet ve imkanlarla bizi yaşatanın da O olduğuna inanıyoruz. Hakkın ve adaletin iyi, cana kıymanın ve çalmanın kötü olduğunu ben biliyorum ve bu bildiğime inanıyorum. Allah da bunları söylüyor, o yüzden O’na inanıyorum. Çünkü O, hep doğru söylüyor. Önce benim doğrularımdan yola çıkarak O’nu doğruluyorum ve bu doğrulara inanmaya başlıyorum. Bir süre sonra benim de keşfetmediğim veya emin olmadığım doğruların da doğru olduğunu O’ndan öğreniyorum. 

DENİLİYOR Kİ:
“O’nun gücü her şeye yeter.” Sahi, yetmez mi? Allah’a inananlara göre bu kesinlikle böyle. Bunda kuşku yok. O’na inanmayanlar da O’nun bir şeye gücü yetmez, yahut O da benim kadar güçlü diye düşünsünler. Sahi, yaratıcı O ise bilen ve güçlü olan da O olmaz mı?

“Sevdirmeye çalışmak” konuyu basitleştirmek oluyor. Benim asla kuşku içinde olmadığım, olmayacağım, evrensel düzeyde ahlaki erdemlerim var. Ancak bir ateistin, deistin, agnostiğin veya ilahi kitaba inanmayanın yok. O sahip olduğu değerler tartışmaya açık, dönemsel, bölgesel, konjonktürel. İşte Allah bana bunu sağlıyor. Sonsuza kadar evrensel düzeyde, zamana ve zemine, adamına göre değişmeyen değerler… Sahip olduğum bu değerlerin kalıcılığı Allah sayesinde. Ben O’nu seviyorum, O’ndan memnunum. İyi ki O var. Umarım O da benim yaptıklarımdan memnundur. Burda kimse dalkavukluk yapmıyor. 
O, bazı davranışlardan memnun olur, bazılarından memnun olmaz. Yargılamada, belirlediği ilkeler doğrultusunda tarafsız davranır, kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz.

ANCAK;
Allah, belirlediği ilkeler ve değerler doğrultusunda taraf, bu ilkeleri ve değerleri çiğneyenlere de karşıdır. O, daima hak ve adaletin yanında, haksızlık ve zulmün karşısındadır. 

Allah diyor ki: 
“Allah iyilik edenleri sever.” (2/195; 3/134, 148; 5/13)
“Allah bozgunculuğu sevmez.” (2/205)
“Allah zalimleri sevmez.” (3/57; 3/140; 42/40)
“Allah kibirlenenleri ve küstahça davrananları sevmez.” (4/36)
“Allah, kendilerine ihanet edenleri ve günahkarlıkta inat edenleri sevmez.” (4/107) 
“Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez.” (4/148)
“Allah âdil davrananları sever.” (5/42; 49/9; 60/8)
“Allah bozguncuları sevmez.” (5/64; 28/77)
“O israf edenleri sevmez.” (6/141; 7/31)
“Allah hainleri sevmez.” (7/58)
“Allah sorumlu ve içdisiplinli davrananları (takva sahiplerini) sever.” (9/4,7)
“Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.” (28/76)

Şimdi ben iyi insan olursam O benden memnun olur, olmazsam memnun olmaz. Burda ne gibi sorun var? Güvendiğin dostun, sen iyi insan olursa bundan memnun olmaz mı? Ben O’nun en güçlü olduğuna inanıyorum. O kadar bilgili, adil güçlü birinin yanımda yer almasını isterim. Kim yanında sahtekar birini ister ki? İnsanın güvendiği dostunu sevmesinden, O’na derdini açmasından, O’ndan yardım beklemesinden daha doğal ne var ki?

“Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır; hak karşıtlarının velileri ise tağut’tur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar.” 2/257

ÖZETLE: Namaz, hurafe ve batıl inançların yerine ikame edilmiştir. Hurafe ve batıl inançlarla ümidini iyice kaybeden, onurunu ayaklar altına alan insan ayağa kalkacak ve Rabbinden destek alacaktır. Namaz, Allah’ı memnun etme eylemi değil, Allah’tan bir destek arayışıdır, düzenli, programlı ve sistematik duadır. Namaz, kişiye Allah’la ve Kitab’ıyla rutin bir şekilde bilinç tazelemesi getirir. Allah çeşitli yollarla duaları kabul edebilir. Ancak namaz kanalı, O’nu isteklerimizi bildirmenin en güçlü yoludur.
“Sabırla ve namazla yardım isteyin (dua edin).” 2/45, 153

Hac, ziyaret kültürü yerine ikame edilmiştir. Ziyaret kültürü, insanları bir araya getirir ve kaynaştırır. Genellikle ziyaret yerleri; tepeler, dağlar, Ganj nehri gibi ırmak kenarları, türbe ve yatırların çevresidir. Buralarda insanlar adaklar adar, en kıymetli ürünlerini kamuya sunu olarak sunarlar. Salt ruhani bir atmosfer dışında genel olarak herhangi bir sorun çözülmez. O büyüleyici ortamda insanların geçici olarak içleri rahatlar.

Hac, namazın daha gelişmiş, küresel düzeydeki durumunu sembolize ediyor. Nostaljik önemi dışında gerçek anlamda hac, aynı değerler etrafındaki insanların dünya çapında tanışacağı, ilişki ve iletişimini artıracağı, sorunlarını ve sıkıntılarını konuşacağı, çözüm arayacağı, onları bir araya getiren Rablerinin bildirdiklerini gündemde tutacağı ve birlikte destek arayacağı bir yerdir.  Turgut ÇİFTÇİ

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir