SATILIK HASTALIKLAR

Bugün, hayatın olağan iniş çıkışlarına, “sinir rahatsızlıkları” teşhisi konuldu. Genel şikâyetler korkutucu hastalıklara dönüştürüldü. Gittikçe daha fazla sağlıklı insan hastaya çevrildi. İçimizdeki ölüm, yaşlanma ve hastalık korkularını kaşıyan 500 milyar dolarlık ilaç endüstrisi, yaptığı promosyon kampanyalarıyla, insan olmanın anlamını değiştirdi.

 

 

-Bazen az bilinen bir hastalığa dikkat çekilir

-Bazen eski bir hastalık yeniden tanımlanır ve yeni bir isim verilir

-Bazen de yepyeni bir hastalık türetilir

 

 

En sevilen yeni hastalıklar erektil işlev bozukluğu, yetişkin dikkat eksikliği sendromu ve regl öncesi disforik bozukluk. Bu hastalıklardan sonuncusu o kadar şaibeli ki, bazı araştırmacılar aslında böyle bir hastalığın olmadığını söylüyorlar.

İlaç şirketlerinin, artık sadece Prozac ve Viagra gibi yıldızlaşmış ilaçların değil, bu ilaçların kullanımını gerektirecek durumların markalandırılmasında da işin içindeler.

 

 

 

 

Temel satış stratejisi, insanların genel rahatsızlıkları algılama şeklini değiştirerek ‘doğal süreçleri’ hastalıklara dönüştürmektir. Aynı zamanda da,   daha önce küçük bir sıkıntı gibi görülen kellik, kırışıklıklar, cinsel sorunlar gibi dertlerin “tıbbi müdahale gerektirdiğine ikna”  edilebilmeleriydi. Amaçsa, satışları en üst seviyeye çıkarabilmek için hastalıklar ve ilaçlar arasında bağlantı kurmaktır.

 

İlaç endüstrisi, düzenli olarak hastalık tanımlarının tartışıldığı ve yenilendiği önemli tıp toplantılarını finanse ediyor. Gündelik risklerinizin, ölümcül hastalık olarak adlandırılıp adlandırılmayacağına karar veren üst düzey uzmanlardan çoğu da, size ilaç satmaya uğraşan şirketlerin bordrolarından besleniyorlar.

Manşet açlığı çeken medyanın da desteğiyle, “yeni” hastalıkların yayıldığı, ciddileştiği, ancak en son model ilaçlarla tedavi edilebildiği kafalarımıza kazınıyor.

 

Aslında ironik olan şu ki, reklâmı en çok yapılan ilaçlar, tam da önlemeyi iddia ettikleri rahatsızlığa bizzat kendileri neden olabiliyorlar.

 

Hastalık satarken kullanılan promosyon stratejileri:  “Korkunun pazarlanması”dır. En basit örneklerden birisi,gençlerin intihar edeceği korkusunun, ebeveynlere çocuklarının en hafif sıkıntılarında dahi güçlü antidepresanlara ihtiyaç duyduğu fikrinin satmak için kullanılması.

 

 

Yaklaşık 20 sene boyunca depresyonun yaygın bir psikiyatrik hastalık olduğu fikrinin yerleşmesine ve güçlendirilmesine çalışıldı.

 

Çok hafif sıkıntıları olan insanlar dahi, asıl hastalar arasında sayıldı. Bu da, sonuçların şişirilmesine neden oldu. Ağır hasta olanların yarısı da, ihtiyaçları olan tedaviyi alamadılar.

 

Yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, tüm ülkelerde tedavi görenlerin çoğu ya hafif rahatsızlığı olanlardı, yada gereksiz yere tedavi edilenlerdi.

 

Bu hastalık, beyinde salgılanan kimyasal dengesizlikten kaynaklanıyordu. Yegane iyileştirme yöntemi de ilaç kullanmaktan geçiyordu! 1990′larda,  bu ilaçların yazıldığı reçeteler, bazı ülkelerde,  3 misline çıkarak antidepresanlar en çok satan ilaçlar kategorisine girdi.

 

Araştırmalara göre, ilaç temsilcilerinin ziyaret ettiği doktorlar, ilaçsız tedaviye oranla, ilaçlı tedaviyi  tercih ediyorlardı.  Aynı etkiye sahip fakat ucuz olan ilaçlar yerine de daha pahalı olanlarını yazmaya eğilim gösteriyorlardı.

Psikiyatrinin ilaç endüstrisi  ile yaşadığı ilişki çirkin bir haldedir. Gazeteciler, antidepresan haplar hakkında eleştiri yazısı yazacak deneyimli ve bağımsız bir psikiyatrist aradıklarında büyük güçlük çektiklerini yazmıştı.

 

Nedense, sponsorlu oturumlar hep yemek zamanlarına denk gelirdi! New York kongresinde psikiyatristler, bipolar bozukluğu oteldeki kahvaltı oturumunda, annelik depresyonunu öğle yemeğinde, anksiyete bozukluğunu akşam sofrasında, ilaç üreticilerinin  katkılarıyla öğreniyorlardı. Bu, tıbbın  modern dünyasıydı.

 

Eğitim masraflarının ilaç şirketlerince karşılanması eğitimin yanlı olmasına yol açmaz mı?” sorusuna verilen cevap ‘İster konsültasyonla, ister ilaçlarla tedavi edilsin, tedavi gören insan sayısını artırmak hepimizin yararınadır.’ olmuştur.

Psikiyatrik ilaç tarihi konusunda uzman bir Doktor şu saptamalarda bulunuyordu: “Bizi belirli bir şekilde düşündürmeye çalışıyorlar. Biyolojik sebepler dikkate alındığında, ilaçların satışını desteklemek için serotonin teorisi aşırı derecede abartıldı. Oysa, depresyona, serotonin eksikliğinin neden olduğu varsayımı, sonraki araştırmalarla doğrulanmadı.” diyordu.

 

Konuyla ve daha geniş anlamda ilaç sektörüyle ilgilenenlere ilgilenenlere Ray Moynihan ve Alan Cassels’ in yazdıkları, Hayy Kitap’tan çıkan “Satılık Hastalıklar” kitabını önerebiliriz

 

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir