BİLİM AHLAKI

Akıl ve düşünce, insanı iyiye, doğruya ve güzele götüren iki önemli değerdir. ‘Toplumsal hayatımızda aklı egemen kılmalıyız’.
‘Yüce Allah’ın Kuran’ı göndermekteki bir amacı da, insana aklını kullanmasını öğretmektir. Aklını kullanmamak, işleyişine engel olmak, hareketsiz bırakmak ona zincir vurmak demektir. Bunları akla yapmak aynı zamanda bilimsel bir ahlaksızlıktır.’

İNSANLAR bilgi öğreniyorlar ama bilimsel ahlakı bilmiyorlar; biliyorlarsa da dikkat etmiyorlar. Bilgiyi elde etmek kadar, onun ahlaki sınırlarına dikkat etmek de önemlidir.
Bilimsel ahlakın olmazsa olmazını “aklı” kullanmak teşkil etmektedir. Onun için birinci değer olarak aklı alıyoruz.

1- Akıl
Kuran ahlakının merkezinde eksen, merkezi değer akıldır. Aklı çalıştırmak, bilim ahlakının temelini oluştururken, onu kullanmamak da bilimsel ahlaksızlığa sebep olmaktadır.
“Allah, akıllarını kullanmayanları murdar kılar.” (Yunus, 100). Ayet toplumsal akıldan bahsetmektedir. Aklını kullanmamak, onun işleyişine engel olmak, onu hareketsiz bırakmak, ona zincir vurmak demektir. Bunları akla yapmak bilimsel ahlaksızlıktır.

Aklın faaliyetlerinden biri de bilgiyi tanımak, onun doğruluğunu keşfetmek, arzulardan sıyrılıp o bilgiyi takip etmektir (Yunus, 16). Akıl bilgileri koklar, hangisinin doğru olduğunu hemen anlar ve onu insanın zihnine gıda olarak sunar. Akıl, sunulan bir yığın bilginin içinden hangisinin zehirli olup olmadığını anlar, ona göre bilgi yığınına muamelede bulunur. Zehir saçan, insanı alçaltan, yanlış ve hurafe bilgileri zihnin dışında bırakır. Aklın bu faaliyetini de engellemek bilimsel ahlaksızlıktır.

Bilim açısından aklın başka bir görevi de manevi işitme organı olan kulakları açıp dinlemelerini sağlamaktır. “İçlerinde sana kulak verenler de vardır. Peki hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa, sağırlara sen mi işittireceksin?” (Yunus, 42). Aklın faaliyetini, işleyişini durduranlar doğru bilgiye kapalı hale gelmektedirler. Oysa ki, Yüce Allah’ın Kuran’ı göndermekteki bir amacı da insana aklını kullanmasını öğretmektir (Yusuf, 2). Bilimsel ahlakın temeli, aklını kullanmaktır.

Aklı ve düşünceyi tabiata ve oradaki kanunlara akıtıp tevhit inancına varmak, şükretmek, öğüt alırcasına o kanunları ve varlıkları incelemek, bilimsel ahlakın ta kendisidir (Nahl, 3-14).
Diğer taraftan Enbiya 10’da akıl ile Kuran’ı bir araya getirme ele alınmaktadır. Ayet şöyledir: “Ant olsun size, içinde şerefiniz bulunan bir kitap indirdik. Aklınızı kullanmıyor musunuz?” İnsan aklını Kuran’a yaklaştıracak, oradaki şerefi alabilecek çalışmayı yapacaktır. Aksi takdirde, Kuran durup dururken insana şeref vermez. Akıl onu çıkartıp hayatla buluşturacak ve böylece şeref elde edecektir. Aklını sürekli olarak Kuran ile buluşturma ahlakını edinenler, şerefi elde ederek bu ahlakın ürününü devşirmiş olacaklardır.

Bilimsel ahlakın amaçlarından biri de tabiat olayları ile aklı buluşturup nur topu sağlam bir imanı meydana getirmektir (Casiye, 3-5). Dinlediğinin gerçek olup olmadığını anlayıp gerçek olduğunu fark edince gerekeni yapmak da bilimsel ahlaktır (Cin, 1-3, 13). Bir bakıma gerçeğe karşı kulaklarını kapayıp gözlerini yummamak gerekiyor (Furkan, 73). Akıl, düşünce ve bilgiyi birleştirmek de Kuran ahlakının temellerini teşkil etmektedir (Âl-i İmran, 7). Bilimsel ahlakı şöyle tanımlayabiliriz: Ahlaki davranışlarımıza, eylemlerimize aklı egemen kılmaktır.
2- Düşünme
Kuran’ın bilimsel ahlakının amaçlarından biri, insanlara düşünme sanatını öğretmektir. Bu konudaki ayetleri ele alabiliriz:
“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünsünler diye sana da bu Kuran’ı indirdik.” (Nahl, 44). Bu ayet aynı zamanda, eğitimin amacını da belirlemektedir. Düşünme sanatını dogmatik ve dayatma bilgilerle gerçekleştirmek mümkün değildir. Hz. Peygamber’in Kuran’ı açıklarken, insan zihnini geniş ufuklara açıp düşünmelerini temin ve amaç etmesini Yüce Allah ona görev olarak vermektedir. Din eğitimi yaptığını zannedip gönül ve zihin daraltanların vebali çok büyüktür ve bilimsel ahlakın dışına çıkmış ve çıkmaktadırlar. Yüce Allah üzerinde düşünülecek konuların bir kısmını da belirlemektedir. Akıtılan meniyi (Vakıa, 58); ekilen tohumları (Vakıa, 63); içtiğimiz suyu (Vakıa, 68); yakılan ateşi (Vakıa, 71). Yüce Allah burada dört konuyu ele almakta ve Kuran okulunda bunlar üzerinde düşünülmesini istemektedir. Bunlar üzerinde düşünülerek Allah’a iman edilmesini öngörmektedir.
Yüce Allah, diğer taraftan düşünceyi başka bir konu üzerine yönlendirmektedir: “Bunlar Kuran’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli midir?” (Muhammed, 24).

Düşünüp değerlendirmekle kibir bir araya gelemez ve gelmemelidir. Çünkü kibir düşüncenin sağlam, doğru neticeye varmasının önünde aşılması imkânsız bir engeldir. Yüce Allah kibrin neler yaptığını ilk inen surelerden olan Müddesir Suresi’nde şöyle anlatıyor: “Zira o, düşündü ve ölçtü biçti. Geberesice, nasıl ölçtü biçti! Lanet olası, nasıl ölçtü biçti! Sonra baktı. Sonra yüzünü ekşitti ve suratını astı. Sonra arkasını döndü ve kibirlendi. Şöyle dedi: Bu, sadece öncekilerden nakledilen bir büyüdür. Bu, yalnızca bir insan sözüdür.” (Müddesir, 18-25).

Hud Suresi’nin 91. ayetine baktığımızda şu gerçeği görmemiz mümkündür: Anlaşılabilecek bir doğruyu, konuyu anlamamak ya da inadına anlamama gayreti içinde olmak, bilimsel ahlaksızlıktır. Kâfirler Kuran’ı ellerine alıp okuyup üzerinde düşünmeden tepki gösterirler. Müminun 68-71. ayetlerine bakarsak şu ilkeyi koyabiliriz: Bir kitabı okumadan, tetkik etmeden, üzerinde düşünmeden ona olumsuz tepki göstermek bilimsel ahlaka yakışmaz.
Netice olarak diyebiliriz ki, aklı ve düşünceyi sosyal hayatın her boyutuna akıtırsak ve bu ikisini siyasetin, ekonominin, ailenin, eğitimin ve sosyal hayatın egemenleri kılarsak hem toplumumuzun hem de dünya insanlığının, tufan haline dönüşmüş, insanı boğacak hale gelen sorunlarını en aza indirmemiz mümkün olacaktır. Öyle görülüyor ki, aklı ve düşünceyi hayatımızın dışına itiyoruz. Meydanı nefse terk ediyoruz. Nefsin egemenliğinde insanlık problemlerini çözemiyor, tam tersine problem oluşturuyor. Akıl ve düşünce güneşinin batmak üzere olduğu dünya insanlığının geleceği karanlık görülmektedir. Artık Kuran okuluna girip orada akıl ve düşünce eğitimi almak zorundayız. Gençlerimize, çocuklarımıza aklı kullanmayı ve doğru düşünme sanatını öğreterek geleceğimizi aydınlık kılabiliriz.

SORU CEVAP/

* Bir hoca televizyonda, saçları siyaha boyatmanın haram olduğunu söyledi. Saçları boyatmak günah mı, siyaha boyatmanın dinimizde özel bir hükmü var mı? Zeynep ÖZGÜ/Malatya
Saçları boyatmak günah değildir. Ancak boya saç ve deride bir tabaka oluşturuyorsa cünüplüğünüz gitmez. Tabaka oluşturmuyorsa hiçbir sakınca yoktur.

* “Sarhoş olmayacak derecede içki içmek İmam-ı Azam’a göre haram değil” deniyor. Evde kimseye zararım olmadan birkaç kadeh içki içsem günaha mı girmiş olurum? H.M./Adana
Bu fetvayı İmam-ı Azam’ın verdiğini nereden biliyorlar? İçkinin azı veya çoğu haramdır.

* Eskiden insanlar genç yaşta evlendikleri için cinsel ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlardı. Şimdi gerek ekonomik gerekse başka sebeplerden dolayı evlilik yaşı uzadı. Sonuçta biz evliya değiliz. Cinsel ihtiyacımızı evlilik dışı gidersek çok büyük günah mı işlemiz oluruz? A.C./İstanbul
Kuran’ın Nur Suresi’nin 33. ayetine göre, iffetli kalmalısın. Ayet şöyledir: “Evlenmeye imkânı olmayanlar ise, Allah kendilerini lütfu ile zenginleştirene kadar iffetli davransınlar.” Bu açıdan düşündüğün şey çok yanlıştır. İmkânsızlık, zina etmeye mazeret olarak gösterilemez.

* Dinimizde faizin haram olduğu belirtiliyor. Benim bir miktar param var. Enflasyon karşısında değer kaybetmemesi için faizle bankaya yatırdım. Günah mı işlemiş oldum? Osman KARA/İzmir
Kendin harcamaman gerekiyor. Aldığın farkı bir fakire, bir öğrenciye burs olarak verebilirsin.

* İşimden dolayı namazlarımı vaktinde kılamıyorum. Öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birleştirebilir miyim? Elif AKAR/Ankara
Buna ‘cem’ yani iki namazı birleştirerek kılmak diyoruz. Hz. Peygamber bunu uygulamıştır. Yaptığın doğrudur.

* Ekonomik durumu iyi, dindar bir tanıdığım var. Eşinden habersiz başka bir kadınla ilişki yaşıyor. Ona ev de tuttu. Bunun doğru olmadığını söyledim ama “Dini nikâh kıydım, dörde kadar yolu var” diyor. Bu doğru mu? M.T./Ankara
Doğru olmadığını söylemen doğrudur. Hukuka bağlanmayan nikâh, nikâh değildir.

* Eyüp Sultan Hazretleri’ni ziyarete gittim. “Allah’ım yapmış olduğum duaları şu mübarek zatın yüzü suyu hürmetine kabul eyle” diye dua ettim. Bu şirk midir? Hatice GÖK/İstanbul
“Şu zatın yüzü suyu hürmetine dualarımı kabul eyle” şeklindeki ifaden çok ama çok yanlıştır. Şirktir dersem üzülme, hemen tövbeni yap ve bir daha da böyle duada bulunma. Allah’a yalvarırken, ölüler veya herhangi bir varlık aracı kılınamaz. Yüce Allah her yerde var olduğu, bize bizden daha yakın olduğu için (Kaf, 16) her yerde O’na dua edebiliriz. Bir ölünün yüzü suyu hürmetine dememelisin, senin gönlündeki samimiyet/ihlas, duanın kabulünü belirleyecektir. Ölülerin bir etkinliği olsaydı, peygamberlerin mezarları bu dünyadadır, onlar yaparlardı ve dünya bu rezalete düşmezdi. Bu din ölülerin dini değil, bu din dirilerin dinidir. Fatiha Suresi’nin 5. ayeti nasıldır? “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” Bu ayetin sana yeterli olacağını umuyorum.

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir