Akif’in Yaşamöyküsü, Ahlak ve Din Anlayışı

MEHMET AKİF ERSOY’UN YAŞAMÖYKÜSÜ, AHLAK VE DİN ANLAYIŞI

Sınırsız ve sonsuz övgüyü hak eden yalnızca tüm varlıkların sahibi yüce Allah’tır. Doğruluğun ve iyiliğin öncüsü ve ölçüsü seçkin insanlara selam olsun. Onları iyilikle, güzellikle ve hayırla yâd ediyoruz.

Akif’in Yaşamöyküsü, Ahlak ve Din Anlayışı (Orijinal dosyayı PDF olarak indir)

 

AKİF’İN YAŞAM ÖYKÜSÜ

Mehmet Akif Ersoy, Aralık 1873 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Fatih Medresesi’nde hoca olup Arnavutluk’tan, anne tarafı ise Buhara’dan gelmiştir.

Akif, üniversite için Mülkiye (Siyasal Bilgiler)’ye girmiş, ancak çeşitli gerekçelerle okumasını yarıda kesmek zorunda kalmıştır. Sonra Veterinerlik bölümünden mezun olmuştur.

1898’e kadar Tarım Bakanlığındaki görevi gereği Rumeli, Anadolu ve Arabistan’ın çeşitli bölgelerinde bulaşıcı hayvan hastalıkları ile ilgili olarak dolaştı. Köylülerle olan ilişkileriyle bilgi ve deneyimini artırdı. Bu sayede ülkeyi yakından tanıma ve sorunlarına tanık olma fırsatını bulmuştur. Bu geziler esnasında Arnavutluk’taki akrabalarını da ziyaret etmiştir.

1898’de 25 yaşında evlendi. Üç kız, oç oğlu oldu, sırasıyla: Cemile, Feride, Suad, İbrahim Naim, Emin, Tahir… Büyük kızı Cemile, “Tanrı Buyruğu” adlı Kur’an tefsirini hazırlayan Ömer Rıza Doğrul’la Mısır’da evlenmiştir.

1906’da Ziraat Mektebi’nde Kompozisyon dersi öğretmenliği yapar. Baytar Mektebinde Müdür yardımcılığı yapar. 1908’de arkadaşı Eşref Edip’le “Sırat-ı Müstakim (SM)” adlı dergiyi çıkarır. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesine müderris (profesör) olarak atanır.

1912’de, “Sırat-ı Müstakim” dergisi “Sebilü’r-Reşad (SR)” adıyla yayın hayatına devam etti. Ankara, Kastamonu ve Kayseri’de yayın hayatına devam eden “Sırat-ı Müstakim (SM)” 1925’de Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılmıştır. Akif, Mısırlı âlim Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh’un genel görüşlerine destek vermiş ve onların bazı makalelerini tercüme etmiştir.

Akif, ilkeli bir insandı. İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne üye olurken, yemin metninde yer alan, “Cemiyetin tüm emirlerine koşulsuz bağlılık” ifadelerini kabul etmemiş, “Ben ancak Cemiyetin doğru emirlerine bağlı kalırım. Mutlak bağlılık sözü veremem” diye itirazını dile getirmiştir. Bu olaydan sonra, uzun tartışmalar sonucu yemin metni değiştirilmiştir. Daha sonra Cemiyet’in batıcı, ırkçı, menfaatçi yaklaşımları nedeniyle muhalif duruş sergilemiştir.

1913’da İttihad ve Terakki hükümetini eleştiren yazıları nedeniyle görevlerinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

İttihat ve Terakki Fırkası’nın baskısı üzerine 11 Mayıs 1913’da üniversitedeki görevinden istifa etmiştir. 12 Haziran 1913’da, sadrazam Said Halim Paşa’nın talebi üzerine Daruşşafaka Cemiyeti’ne üye seçilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’dan önce, 1914’de 2 aylık ilk Mısır seyahati oldu. Damadı Ömer Rıza Doğrul’u orada tanıdı. Mısır’dan sonra Medine’ye seyahat etti.

1914’ün sonlarında devletin isteği üzerine savaşla ilgili konularda özel görevli olarak Berlin’e gitti ve orada 3 ay kaldı. Yine benzer görevle 1915’de Riyad’a gitti ve orada 4.5 ay kaldı.

İttihad ve Terakki Hükümeti, Ziya Gökalp’in milliyetçi düşüncelerinden etkilenerek 1915’de “Sebilü’r-Reşad (SR)”ı önce sansürleyip sonra kapatınca “Sebilü’n-Necat (SN)” adıyla yeni bir dergi çıkardı.

 1918’de kurulan İslami Fetva Kurumu’na (Dârü’l-Hikmeti’l-İslamiyye) üye ve genel sekreter (başkâtip) olarak atandı.

1919’da Said Halim Paşa savaşın sorumlusu olarak gösterilip Malta’ya sürgün edildi.

Ocak 1920’de Akif, Balıkesir, Zağanos Paşa Camii’nde etkili vaazlar verdi. Orada ileri gelen kişilerle görüşmeler yaptı. Milli Mücadele’yi desteklemek amacıyla Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa’nın da daveti üzerine gizlice Ankara’ya geçti. Hacı Bayram Veli Camii’nde ve başka şehirlerde Milli Mücadele’yi destekleyici vaazlar verdi.

5 Haziran 1920’de Mustafa Kemal’in teklifi üzerine Burdur milletvekili seçildi. Bir milletvekili olarak Anadolu’yu dolaştı. Kastamonu, Nasrullah Camii’nde çok etkili vaazlar verir ve bu hutbeler diğer bölgelere dağıtıldı. İslami Fetva Kurumu’ndaki görevine son verildi, bunun üzerine “Sebilü’r-Reşad (SR)”ı Kastamonu’da yayımladı.

1920’de İstiklal Marşı yarışması açılmış, yarışmaya giren 724 şiirin hepsi elenmişti. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı, ondan bu marşı yazmasını istedi, o ise, ödülün kaldırılması, bir hayır kurumuna bağışlanması şartıyla İstiklal Marşı’nı yazdı ve İstiklal Marşı, 1921’de milli marş olarak kabul edildi.

1922’de İslami İnceleme ve Telif Kurulu üyeliğine seçilmiştir.

1923’de İstanbul’dan Ankara’ya birlikte geldiği ve Ankara’da komşusu olan yakın dostu yönetime muhalif olan Ali Şükrü Bey öldürülünce Akif Meclis’e karşı soğumuştur.

1923’de Abbas Halim Paşa’nın daveti ve misafiri olarak Mısır’a gitmiş, bu gidip gelmeler 1925’e kadar sürmüştür.

1925’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an-ı tercüme yaptırma isteği ve yakın arkadaşlarının ısrarı üzerine meal yapmayı kabul etmiş, ancak 1931 yılında henüz düzeltmelerin bitmediğini gerekçe göstererek aldığı parayı iade etmiş ve mealini teslim etmemiştir.

Akif, o günkü tasvip etmediği bazı uygulamalar ve takibata uğradığı gerekçesiyle 1925 yılında Mısır’a gitmiş ve geri dönmemiş, 10.5 yıl orada kalmıştır. Mısır Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı profesörlüğü yapmıştır. 17 Haziran 1936’da İstanbul’a dönmüştür. Mısır’da hastalanmış, siroz teşhisi konmuş, hastalığı nedeniyle orada kalması sakıncalı bulunmuştur. 27 Aralık 1936’da İstanbul’da vefat etmiştir. Cenazesine resmi düzeyde bir katılım olmamış, sade bir cenaze merasimiyle Edirnekapı’ya defnolunmuştur.

Akif; edebiyatın yanı sıra güreş, koşu, gülle ve yüzme gibi sportif yarışmalarda da başarılı olmuştur.

“Safahat”, Âkif’in şiirlerini topladığı şiir külliyatıdır. Yedi bölümden oluşmuştur. Bunlar; Safahat, Süleymâniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fâtih Kürsüsünde, Hâtıralar, Âsım, Gölgeler…

Yayımlanmış ilk şiir kitabı “Kur’an’a Hitap”tır.

AKİF’İN AHLAK ANLAYIŞI

Akif’in en önemli özelliği, dürüst ve alçakgönüllü olmasıydı. Kimseye boyun eğmez ve dalkavukluktan fena halde rahatsız olurdu.

Ona göre ahlaklı insan, hiçbir zaman zalimden ve zulümden yana olmamalı, sırf birilerini memnun etmek için güçlüyü alkışlayıp geçmişi yermemelidir.

Akif’in en büyük tutkusu bağımsızlık idi. Birtakım dünyevi menfaatler karşılığında bağımsızlık ilkesinden ödün vermezdi. İstiklal Marşı da göstermektedir ki o, tam bir bağımsızlık şairidir:

Hakkıdır Hakk’a tapan, milletimin istiklâl…

Safahat’ın Dışında Kalmış Şiirler, 509

O, ülkelerin bağımsızlığına önem verdiği kadar kişilerin hürriyetine de önem vermekteydi. Bu yönüyle o bir özgürlük şairiydi. İstiklal Marşı’ndaki şu dizeleri onun bu özelliğini yansıtmaktadır:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşanm.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Safahat’ın Dışında Kalmış Şiirler, 509

Akif, ahlaki değerlere çok önem vermekteydi. Ona göre Müslüman, her olayda duyarlı davranmalı ve doğru tepkiler vermelidir.

İyiliği bildirmekmiş Müslüman kardeşlerin işi;

Engel olmakmış, bir kötülük görse, kardeş kardeşi.

Bilerek haksızlığa göz yummazmış hiç kimse;

Bir kişiye vurulsa, vurulmuş gibi olurmuş herkese.

Safahat, Hakkın Sesleri, 202 (417,419)

Akif’in aradığı ahlaki özellikler

Akif, ahlaki değerlere bağlılık konusunda Japonlarda tanık olduklarını dizelerine döker. Ona göre ahlak;

1- Dürüstlük, doğruluk, şefkat, anlaşmaya uymak ve verilen sözü tutmaktır.

2- Zayıfın hakkını içtenlikle her şeyin üstünde tutmaktır.

3- Çok şeye gücün yettiği halde azla yetinmektir.

4- Fazla bir şeyin olmadığı halde bolca dağıtmaktır.

5- Kimsenin namusuna göz dikmemektir.

6- Başka insanlara da insanca muamele etmektir.

7- En zor koşullarda yiğitçe direnmektir.

8- Kişisel ihtiraslara kapılmamaktır.

9- Toplumun çıkarları uğruna kişisel çıkarları gözden çıkarmaktır.

10- Uygarlaşırken değerleri terk etmeden yararlı teknolojiye müşteri olmaktır.

11- Moda adı altında her şeye itibar etmemektir.

12- Kapınız-bacanız açık olsa bile kendinizi güvende hissetmektir.

13- Başka milletlerin ilminin, sanatının alınabileceğini, ancak çalışmadan salt onları taklit ederek hiçbir başarıya ulaşılamayacağını bilmektir.

14- Birtakım menfaatler karşılığında bağımsızlık ve özgürlükten vazgeçmemektir.

15- Bağımsızlık ve özgürlük bilincinin özgüven ve başarı için mutlaka gerekli olduğuna inanmaktır.

16- Asla zulmü alkışlamamak, zalimi sevmemektir, birilerinin keyfi için geçmişe saygısızlık yapmamaktır.

17- Haksızlığa tapmamak, zalime karşı olmak ve mazlumun yanında yer almaktır.

17- Geleceği düşünülmediğinde toplumun fikrinin, hislerinin ve azminin felce uğrayacağı bilincinde olmaktır.

18- Haksızlığa karşı çıkılmadığı zaman ümitsizliğe kapılınacağının farkında olmaktır.

19- Hak ve hakikatin sesi kısılınca sapkınlığın putlaştırılacağını bilmektir.

20- Hakikat ile hayali karıştırmamaktır. Akif’in bu söyledikleri, sert ifade etmiş olsa da yaşayıp gördüğü gerçeklerdir.

21- İnsanları yaşatan ve öldüren şey ahlaktır. Ahlakın kaynağı gök değil yerdir. Çünkü olaylar, gökten dikte edilmez, yeryüzünde olup biter ve orada yaşanır.

22- İnsanın yaşadıkları, hak ettikleridir. Allah kimseye haksızlık yapmaz.

23- Müslüman temiz ve iyi niyetli olması gerekirken, zulme tapmak, adaleti tepmek, hakka hiç aldırmamak; kendi rahatsa, dünyâ yansa, başkaldırmamak; sözünden dönmek, yalan söylemekten çekinmemek; güçlüye dalkavukluk etmek, zayıfa söz söyletmemek; birtakım aşağılık davranışlar: eğilmeler yatmalar, şaklabanlıklar, ikiyüzlülükler, sürekli aldatmalar sıradan davranışlar olarak görülmektedir.

24- En samimi kimseler bile parti, milliyet veya dil adına ayrılıkçı, enseden aslan, yüzyüze gelince yaltak kedi kesilen bir kişilik olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm bunlar ahlaki çöküştür. Ahlaki çöküş hem dünyayı, hem dini götürür.

Yazının devamı…

Akif’in Yaşamöyküsü, Ahlak ve Din Anlayışı (Orijinal dosyayı PDF olarak indir)

(Hazırlayan: Turgut ÇİFTÇİ)

You may also like...

1 Response

odev için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir