Karakteri Çocukluktan İnşa Etmek
Dürüst iseniz, düşmanlarınız bile sizin hakkınızda doğru şahitlik yapar. Sahtekarsanız, dost diye yanınızda sandıklarınız bile size güvenmez.
İyi ve doğru insan olmayı hedeflememiş, konfor, çıkar peşinde koşmuş, bunlara ulaşmak için her yolu mübah görmüşseniz, geçmişiniz peşinizi bırakmaz.
Çocukken “ben de şu kitabı okuyayım, ben de şu coşkulu türküyü-şarkıyı söyleyeyim, ben de haktan hukuktan konuşabilecek bilgi birikimine sahip olayım” diye içten içe motive olmamış, hep eğlence ve çıkar peşinde koşmayı meziyet bilmiş biri sonradan sihirli bir değnekle, haksızlıklara duyarlı, kendisine uzak gördüğü kesimlerin bile hakkını gözeten bir yapıya ulaşamaz.
Yeme-içme, gezme, eğlenme…. Güzel şeyler. Ama insanı insan yapan bunlar değil. İnsanın bir üst bilinci var. Bunları yaparken daha derinden yaşamasını ve bunlardan daha çok tad almasını da sağlayan. Yoksa en güzel yiyecekleri yiyip, en güzel yerleri gezse de, en güzel giyecekler, evler içinde yaşasa da hayatın yavanlığından sıkılır. Kalbi-duyguları tatmin değildir.
Bu bir tercih meselesi. Temelleri çocukluktan atılan. Biliriz ki pek çok dava insanı, zorlu yaşam koşulları altında geçmiş çocukluklarıyla bilinir. Ailede, ülkede yaşanan zorlu ortamlarda bile çocuk, okuyor, araştırıyor, düşünüyor, sorguluyor, birilerinin çektiği acılar onu da acıtıyordur. Böylesi kişilikler, büyüdüğünde insanlık için büyük kararların alınmasını sağlayacak enerjiyi yayan fikirler üretmiş, yol göstermiştir.
Her toplumun içinde bu tip örnekler görmek mümkün. Hangi ırktan hangi dinden olursa olsun çocuk zihniyle bir tercihte bulunmuştur: “Bencillik ve konformizm” ya da “Empati-özgecilik-fedakarlık ve mücadeleci bir yaşam”.
Çoğu insan çocukluğundan itibaren birinci seçeneğe yakın durur ve yaşamının büyük kısmında bu tercihi temelinde ilerletir. Bencillik ve konformizm temelinde bir süre sonra her şeyi mübah görebilecek noktaya gelir. Dünya’ya en büyük kötülüğü bunu tercih edenler yapmıştır. Çünkü sınır tanımazlar. Dizginlenmeleri imkansız hale gelebilir.
İkinci seçeneği tercih edenler, akıl ve ahlak seviyesi düşük olanlar tarafından çoğu zaman kınanır, itici görülür, yalnız bırakılır ve çoğu zaman da engellenirler. Çeşitli kılıflarla, yaptıklarından şüpheye düşürülmeye, vazgeçirilmeye çalışırlar. Yaşamları dışarıdan bakıldığında cafcaflı değildir. Sadedir, dengelidir ama sahidir. Gösteriş, yalan, düzenbazlık yoktur. Dertleri vardır onların. Dünya’nın derdi biter mi? Yoksullar, çevre kirliliği, katledilen kadınların, ülkesini korurken canını kaybeden gencecik askerlerin anaları-çocukları-babaları hepsinin derdi onların omzundadır. Üzülür, canı yanar onları gördükçe. Diğer yanda tarikatların cemaatlerin oyunları, onların sömürdüğü insanların hallerini gördükçe canı yanar. Hangi kesimden olursa olsun, insan olan herkes bunlara duyarlıdır. Çocukluktan beri insan olmak ona çekici gelmiştir çünkü. İnsan olmanın sorumluluğu ile doyumlu yaşamak.
Rachel Corrie ikinci seçeneği tercih etti. Bir çocukken bile tercihi netti. Tercihi bencillik değildi, Doğan Cüceloğlu’nun tanımıyla “savaşçı” olmaya karar vermişti. Amerikalı bir ailenin kızı olan Amerikan vatandaşı Rachel Corrie , herkesin yaşamak istediği Amerika’dan çıkıp Filistinleri korumak için gittiği Filistin’de, 2003 yılında henüz 24 yaşında iken İsrail buldozerleri ile ezilerek yaşamını kaybetti.
Rachel tercihinin bedelini ağır ödedi, ama tercihinden vazgeçmedi. Rachel Corrie’nin ilkokul 5. Sınıf mezuniyetinde yaptığı konuşma şöyleydi:
“Ben diğer çocuklar için buradayım. Buradayım çünkü önemsiyorum. Buradayım çünkü her yerde çocuklar ızdırap çekmekte .Çünkü kırk bin insan her gün açlıktan ölmekte. Buradayım çünkü o insanların çoğu çocuklar. Anlamalıyız ki, fakirler her yanımızda ve biz onları görmezlikten geliyoruz.
Anlamalıyız ki, bu ölümler önlenebilir! Anlamalıyız ki, üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar da tıpkı bizim gibi düşünür, endişelenir, güler ve ağlar.
Anlamalıyız ki, onlar bizim rüyalarımızı görüyor, biz de onların rüyalarını!
Anlamalıyız ki, onlar biziz, biz de onlar!
Rüyam; 2000 yılına kadar açlığı bitirebilmek! Rüyam; fakirlere bir şans verebilmek!
Rüyam; her gün ölen kırk bin insanı kurtarabilmek! Rüyam gerçekleşebilir ve gerçekleşecek.
Eğer hepimiz geleceğe bakıp oradaki parlayan ışığı görebilirsek. Eğer açlığı görmezlikten gelirsek o ışık sönecek. Eğer hepimiz yardımlaşır ve beraber çalışırsak o ışık yarının umuduyla büyüyecek ve özgürce parlayacak.”
Rachel, yalnız bırakıldığı için yaşamını kaybetti. Eğer Dünya’daki gençler, yetişkinler konformizm batağına batmamış, onda boğulmamış olsalardı belki de Racheller bugün yaşıyor olurdu.
Birkaç gündür yüzlerce kişinin öldürüldüğü Filistin’de 10 yaşında dünyaya meydan okuyan, insanlık dersi veren başka bir kız çocuğunun sesi yankılandı. Haykırıyor, soruyor, sorguluyor ve bu insanlık suçunu kabul etmiyor!
10 yaşındaki Nadeen Abdul Latif: “Halkım için bir şeyler yapmak istiyorum ama ne yapabilirim? Ben sadece 10 yaşında bir kızım. Doktor olup halkıma faydalı olmak isterdim ama sadece çocuğum ne yapacağımı bilemiyorum. Sadece korkuyorum. Bu yaşanan olayları her gün görüyorum ve ağlıyorum.
Kendime soruyorum, tüm bunları neden hak ediyoruz? Ailem bizden nefret ettiklerini söylüyor, biz Müslüman olduğumuz için bizi sevmiyorlar, neden Müslümanlara böyle davranıyorsunuz? Etrafıma bakıyorum her yerde çocuklar var. Neden füze atarak çocukları öldürüyorsunuz? Bu gerçekten adil değil”
İnsan olmanın doyumunu yaşamayanlar dünyalara sahip olsalar da doymuyor, insanlara zarar vermekten haz duyar hale geliyorlar. Halbuki biz bu dünyaya insan olmaya geldik. Doğup, yaşayıp ölüp gideceğiz. Kimseye kalmayacak bu dünya.. Bunca hırsa, bunca ihtirasa gerek yok ki. İnsanın yanına kar kalan, insanca yaşadığı, yaşattıklarıdır.
Tercihler hayatımızı şekillendiriyor. İyiliği doğruluğu ya da bencilliği rahat düşkünlüğünü… Gerçekten güvendiklerimiz, tipleri, şekilleri, evleri, arabaları çok hoşumuza gitmese de iyiliği doğruluğu-dürüstlüğü seçenlerdir. Rengi, dini ne olursa olsun. Hoşunuza gidenler bencilliği ve rahat yaşamı seçmiş olanlar ise bile sağlıklı bir akıl onlara güvenmez.